Şehir ve Sen
martıların sabırsız bekleyişleri sona erer,
sen deniz kıyısında yürümeye başladığında. dalgalar birbirleriyle yarışır sahile vurabilmek için, güzelliğini yakından görebilmek için... soğuk bir yağmurdan sonra açacak olan pırıl pırıl güneş alelacele dağıtır önündeki karabulutları, kıskandığı güzel yüzüne dokunabilmek ve ışıltısını seninle yarıştırabilmek için... bulutlar güneşi şikayet eder rüzgara, oysa rüzgar çoktan dalgalarla gelmiştir sahile, özlediği mis kokan saçlarını tekrar okşayabilmek, kokusunu sevenlerine ulaştırmak için... yeryüzünde güzelliklerinin ve zerafetlerinin bir eşi daha olduğunu bilmeleri onları kıskandırsada, yinede güneş isteksizce denizin arkasına saklanırken yerlerini alır yıldızlar gökyüzünde, ışıltını görebilecekleri en güzel yerde. tüm gece seni izlerler hayranlıkla, birbirlerine göz kırpıp güzelliğini fısıldarlar geceye tüm ihtişamıyla ay belirdiğinde aralarında, yıldızlar susar bir süre. tüm gün sabırsızlıkla beklemiştir güneşin arkasında, güzelliğinden ilham aldığı peri kızını görmek için. pencerenden içeri süzülebilmek için belkide geceyi bu kadar seviyordu, her gece aynı heyecanla... uyku, incitmekten korkarak büyük bir şefkatle sardığında zarif bedenini, meleklerde rüyaların en güzelleriyle gelip başucundaki yerlerini alır. güzelliğinin kendilerine benzetildiğini duymaktan mutlu oldukları her hallerinden bellidir... sen mutluluklar içinde uykuna daldığında, dalgalar durulur, rüzgar parmak uçlarında yürür, ay sessizliğini hiç bozmaz, yıldızlar fısıldaşmalarını bırakır. uyurkende ne kadar masum ve güzel olduğunu hayranlıkla seyrederken, zamanın nasıl geçtiğini anlamazlar bile... ve gece sona erip güneş seni tekrar görebileceğini bilmenin verdiği mutlulukla yerini alırken, yıldızlar ve ay da içleri biraz hüzünlü ayrılırlar gökyüzünden. ama o kadar güzel ve narinsin ki, incinebilirliğin hepsinin kalbini sızlatır... m. harun akdaş 15.03.2008 |