BİR GARDİYAN BİR BENöyle titredim ki, istemsiz ellerim, ceplerime gitti, ellerime, buruş buruş, kağıttan bir şeyler değdi, avuçlarımda merak, baktım ki, kağıttan mendiller, kim bilir ? hangi gözyaşımın gardiyanıydı, bu gardiyanı, usulca masanın üzerine bıraktım, eşofman ceplerine attım , meraklı ellerimi, o da nesi, ben gözyaşlarımla bile, vedalaşamıyor muşum, oldu mu iki gardiyan daha, bir de sol iç cebime , bakayım dedim, demez olaydım, işte en kanlısı, en gaddarı, en ciğer karası, orada, onu öylece masaya , diğerlerinin yanına bırakamadım, ellerim de ağladı, kan kustu, ben bir kere daha, üşüdüm, kan dondururcasına, titredim, üstelikde şehrime, deprem vurmuşcasına, kağıttan gardiyandı, mendillerim nereye koysam, ihtilal gündeme düşer, titreme yürürlüğe girer, üşürüm, bir gardiyan, bir ben... Sibel Karagöz |
John Berger’e göre, “Şiir, yitirilmiş bir şeyi bize geri veremez, ama yitirilen şeyle aramızda oluşan ayrılığa kesinlikle karşı çıkar. Buna da hayatımızdan koparılan şeyleri sürekli olarak bir araya getirmekle yapar.”
kanayan yaralarımıza seslenir harflerimiz..