(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
AŞK NEDİR.? şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
AŞK NEDİR.? şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Tüm yorumlar için sonsuz teşekkürler. ............. Şiirimi,"anket şiir" niteliğiyle yazı bölümüne alıyorum. Dileyen arkadaşlar" Aşk" konusundaki fikirlerini,orada beyan edebilirler.. .... AŞK bir oyun mu zamanımızda..değilml..?
kutbo tarafından 7/25/2008 1:12:40 AM zamanında düzenlenmiştir.
Dürtükçe şehvani şeytan Koşarız Başka çiçek koklamaya.
Bilmeyiz Ki Mekan ayını mekan
Yalnız Kokular değişir. ************************************************************ Aşkın tarifi imkansız, bazen acıtan bazende mutluluktan uçuran bir bir duygu, itiraz etmek olmaz üstad yüreğinize sağlık, sayglar ve sevgiler şair dosta..
Hiç yüzünü döndürüp de gökyüzüne baktın mı sen Acılardan merdivende yıldızlara çıktın mı sen Güneş olup da sevgiyle, yıldızları yaktın mı sen; Nasıl açarsa çiçekler, biri geç diğeri erken Yıldızlar var içimde doğum sancıları çeken !
Güneş sarıp da koynuna, götürürken gündüzünü Çekerdin gözlerime gözlerinden gökyüzünü Ceylanlarım yaralı, çöl kuşları duacı Dönüşünü beklerken, ufukları tutardı kanlı acı ...
Yüreğimin kirkitiyle damarlarımda yürürken (*) Sendin yaşamı yıldız yıldız içime diken Dev bir kaktüs ağacı mavileri yutardı...
Ne ayağımda pabuç, ne yüreğimde eldiven Bırak örtünmeyi; çırılçıplak gel ! diyen Neydi bu acılı merdiven; Yıldızlara çıkar her akşam, gecenin lâmbalarını yakardı ...
Sahralarda yürüyen kumullarla, seraplı yangınlara tutsak Hüzünlü bulutlarla kuruyan dallara umutsak; Bendim uçsuz bucaksız, kapı kapı gezen Ezilen yüreğimin eşiğiydi, gezinen sevgi ateşiydi Özümdü ateş olup yanan, yangınına dayanan ...
Işıl ışıl tonlarla,kamyonlarca yalnızlığı umutla dolduran yıldız Sevenleri ayakta tutardı, umarsız gecelerde; acımasız...
-II-
Zalim bir avcı bölerdi uykuyu Yuvasında kuşların vurulurdu tatlı düşleri Göçerdi kaçabilen, sevgileri yasaksız uzak diyarlara Yuvanın ateşi söner, ayrılığınki yüreklere inerdi Yiterdi yavruları eşinden ayrı...
Duyar mı hiç avcının umuru Kanadı kırık her kuşu, tam isabet vuruşu, yükselen gururuydu Sırtındaki çantayı, filesini doldurdu mu Bağlayıp asardı ayaklarından kemerine, zalim vurdukça vururdu...
Yanar yanar kor mu olur, küllenir de kör mü olur Gideni sevgi mi döndürür, ateşi ateş mi söndürür Milyon ağızlı krater, yaşın yaşın akar gider Gözleri katmer katmer, lâv lâv olur yakar gider Gözleri açık her kuşun; kanadında saçma, yüreğinde kurşun ...
-III-
Koparken dünyamız güneşten İçimize de düştü o ateşten Saçlarını dolayıp boynuma, sürürken kemendinde Sendin bağrımı deşen Sendin günden güne yüreğimde güneşleşen ...
Umutları haşlarken, yeni güne başlarken, Anladım seni sevince, bir yıldızdı güneş de Güneşti sevginin özü; Karanlığı sevmez, gözüne uyku girmezdi Ayrılığa gelemez, yüreği kanar Ağarmadan şafağı hançeriyle yarardı Ayrı düşen parçasını ufuklardan sorardı...
Böyle doğdu bilki Yanağında güneş tutan yıldızların en ilki Çoban kırlara saldı koyunları kuzuları Çoban Yıldızı aldı sevdaları sızıları Yeryüzünde ölümsüz, yıldızlardan gayrı ne kaldı ?
Döner devran kayarız, yıldızlara merdiven dayarız; ... Bir avuç güneş için dövüşen sevdalı yürek Uğruna gün gelecek, Yıldızlar da tek tek şehitler verecek; Böyle değilse gönülsüz ayrılıklar, Bir yıldız daha düşsün gökten ne çıkar?
-V-
Bencileyin çekmeyenler, bu sevdanın acısını Bilemezler gülüm; dikenini, sancısını Uçarken ben alev alev, başımı alıp göklere Gelemezler benimle gömüldüğüm yerlere ... Başını göklere hiç çevirmedin mi sen Kayarken bir yıldız hiç görmedin mi sen Sakın korkma;at korkuyu yüreğinden Yıldızların da gözü vardır, düşerken de tutar elinden!
-VI-
Varsa bildiğin başkaca güneşler; söyle sevdiğim Birdir bildiğim Gözümle gördüğüm, çemberinde döndüğüm; ya sevgi ya ölüm Sevginle pervaneyim, ekseninde merdaneyim Boş inan gerisi; Kuyruklu Yıldız hikayesi ... Gerçekte yeldeğirmeni, yel eserse dümeni Dön artık rüzgâr gülüm; haydi, boşuna mı dönüyor dünya Kokla beni, kokla doyasıya Alıp gitmeden ölüm,kokla be ,kokla gülüm Gerçek burda aklımı erdiği; belki ermediği Ne acılı kederli, ne Güneş’ ler vardır daha Daha yakıcı daha güzel, görkemine biçilmez paha Elma armut ayva,şeftali kayısı kiraz Ne varsa bağlarda;yazın biraz, güzün biraz Hepsini koyar da filesine; bildiğim güneş yıldız kalır elinde...
-VII-
Ay Güzeli Sevda Seli; Çekmeden seni beni daha büyük Güneş’ler Sıkı tut ellerini, sıkı tut ellerimi, soğumadan sıcak düşler Her telden bir senfoni; tüm yıldızlar davetli Bir beyaz gül göklerde, Dolunay’dır çepeçevre ... ’Bu gün ayın On dördü; kız saçını kim ördü ? Ördüyse yârim ördü, gördüyse kim gördü ? ’
Kova Burcu Koç Burcu bakışıyor göz göze Sevgileri burcu burcu, oturuyorlar diz dize El ele Güneş’le Dolunay;gülü gülle kesiyor (?) Ateş gülü Ay gelin, sevgiden fırtınalar esiyor...
Yıldızlar falında bakılmış bakısı; Güneş yörüngesinde görmüşler dünyayı Gerdanına ** dolamış sevmek için gökte ayı Çoktan yakılmış ellerinin yakısı Yüzünde gelin hüznü, saçlarında kına kokusu ...
-VIII-
Dost akraba herkese Güneş’ten davetiye Kuzey Yıldızı nikâh memuru, soruyor Ya evet , ya hayır Evet ! diyor evrenin kulu Sevgi dolduruyor içindeki boşluğu Düşüyor gönüllere yıldızların sarhoşluğu ... ... Çoban Yıldızı üflerken kavalını Ezeli ve ebedi sevgilerin en güzelini dillendirip Şenlendiriyor evreni bir mutluluk şarkısı Gülümseyen Dolunay’ın boynuna asılıyor Koskocaman Güneş halkası - O - en eski düğün takısı İşte aşk; Güneş’in Ay’la tutulması ... ... Kabul edilince yüz görümlüğü Konduruyor öpücüğünü Güneş; açıyor Ay yüzünü yavaşça ... ... Sırayla tüm yıldızlar takı töreninde Samanyolu’ndan bir vâls Dönüp duruyorlar hâlâ evrende Bitmeyen aşk; sonsuza kadar ilk dans !
-IX-
O gün bu gün yılda On iki Bal/ayı Kimse indiremedi gökten yere Güneş’i Ay’ı Ne zaman bir yıldız kaysa gökten Bir âşık iner yeryüzüne Bin sevda uçuşur yürekten Bakma gülün küle döndüğüne; yıldızlar da etten ve kemikten ! ... Dilek tut; bir yıldızın kaydığını görünce Unutma bir gün ben ölünce !
-X-
Seninle geçtim Konya’yı Gezdim bütün dünyayı Gül yüzüne bakarken Aldım aşkınla Güneşi’nden payı Güzel Atlar Ülkesi’nde sevdim Dolunayı Oradadır Ay Güzeli, oradadır Erciyes, Hasan Dağı Ateş sardı yüreğimi; sevmiyorum uyumayı Yüreğim volkan, orada Sevda Seli Kızılırmak Kamçılarken Güneş, Ay yüzüne doludizgin duyguları Sevgiler sürmekte düşler ötesine... ... Düşler ersin muradına, biz çıkalım kerevetine Çıkamazsak bahtına, sevenler otursun tahtıma ... Yalnız sana aldandım, Boşverdim parasına puluna servetine Yalnızca seninle oyalandım;sana yandım, hasretine !
-XI-
Ey göklerde Dolunay; yüreğimde izdüşüm Yalnız kendini değil, hele beni bir düşün Güneş olur yakarım kendimi Yüzüne gözüne bakarım; tutamam ellerini Dokunsam sana; yıldızlar vuran vurana Kopar kıyâmetler kıran kırana Gel, sen Güneş ol da dayan buna; ... Al beni kucağına Ateşinden ateşler sun ocağıma Aşkınla tutuşsun evren; seninle benimle kurulsun yeniden ...
-XII-
Oynama çocuk benimle Yürek basket topu değil Geçip geçip çemberinden Yine düşüyorum ellerine Bir daha dünyaya gelirsem Yıldızlar top, dünya sepet Seviyorum seni delicesine; işte EVET, Koparsa kopsun kızılca kıyâmet !
Şaban AKTAŞ 14.02.1997 / VALENTİN
Dünya Sevgililer Günü nedeniyle Dünyanın en tomurcuk gülüne ... Aşk budur işte; Bakmayın ağlyıp da güldüğüme Ağlamayıp gülmediğime ! ............................................................... O kadar kolay aşk yok asla! Olamaz ! SAYGILARIMLA KUTBO.
Sevgili Şaban Bey....Şair dost.. Paylaşımın ve yorumun için teşekkürler... Dediğim gibi...aşk şairlerin esin kayanağı sadece... İstisnası vardır muhakkak...ama çok az.
Aşk, güzele giden yolda çekilen bir çileyse eğer ve aşkın amacı mutlak güzelliği bulmaksa, bu durumda aşkın şiirle çok ilgisi var. Çünkü şiirin konusu güzel ve güzelliktir. Birinin konusu, diğerinin amacını oluşturur.
Aşkın şiir gibi pek çok tanıma yapılabilir. Hatta insanlar sayısınca şiirin ve aşkın tanımlarını yapmak mümkündür. Bu yönüyle de benzer iki kavramdır aşk ve şiir.
Aşk ve şiir insanoğlunu vazgeçilmez iki tutkusudur. İnsanlar ne aşksız ne de şiirsiz yaşayabilir. Tarihin bilinen ilk çağlarından beri aşk vardır ve onu aktaran şiir olmuştur. Bir bakıma şiir zarf, aşk da bu zarfın içinde bulunan mazruftur. Güntekin Emre’nin dediği gibi ‘ Aşk en çok şiiri seviyor, dizelerde yuvarlanıyor kalplerden sonra.’
‘AŞK İMİŞ HER NE VAR ÂLEMDE’
Aşkın büyük ustası Fuzûlî böyle diyor. Çünkü o bir ‘rind-i şeyda’, yani çılgın âşıktır. Her şey aşk için, aşk sayesinde vardır. Evrenin oluşumu bile bu aşkladır.
Peki, aşk nedir, sevda nedir?
Nasıl ki şiirin tanımı yapılamıyorsa veya herkes kendine göre bir tanım yapıyorsa, aşk için de durum böyle; çünkü herkes aşkı yaşadığı kadarıyla tanıyor. Tadılan aşkın niteliği, aşkın ulvîsi-süflîsi, hakikisi-mecazisi, beşerisi-ilahisi, kişiye aşkı tanımlama yetkisi veriyor.
İbn hazm (993–1064), ‘Aşkın çeşitli şekilleri, tanımı yapılmayacak kadar inceliklerle doludur. Onlar ancak âşık olunca anlaşılabilir.’ Dedikten sonra, ‘Benim düşünceme göre aşk, ruhların çeşitli yaratıklar arasında bölünmüş parçalarının birleştirilmesidir.’ diyerek sözlerini sürdürür ve şöyle devam eder: Aşk, bizzat ruhsal bir gönül hoşluğu ve canların birbiriyle kaynaşıp erimesidir.
Yunus Emre, ilahi aşkın sahrasında susuz kalan bağrı yanıklardan biridir. Ona göre aşkı konuk almayan ‘ gönül, mesel-i taşa benzer.’
Eşrefoğlu Rumî, aşkı uğruna cihanı hiçe satan bir gönül eridir. Şair elindeki şekeri başkasına ikram edip, kendisi ağuyu yutmaya talip biridir. Aşkı şöyle tanımlar:
Belâ yağmur gibi gökten yağarsa Başını ona tutmaktır adı aşk Bu âlem sanki oddan bir denizdir Ona kendini atmaktır adı aşk Var Eşrefoğlu Rûmî bil hakikat Vücûdu fani etmektir adı aşk
Hayalî Bey, aşkı bir nimet olarak tanımlar. Ona göre aşk ile şevk kardeştir ve birlikte aynı gönüle yerleşirler:
Aşk bir şem-i ilahîdir benem pervânesi Şevk bir zincirdir gönlüm onun dîvânesi
Muhibbî, Sultan Süleyman’ın mahlasıdır. Bir hükümdar edasıyla aşka bakar. Aşk derken ‘mülk, yağma’ der. Aşkın sultan, kul dinlemediğini herkesi kendine kul ettiğini itiraf eder:
Aşk mıdır cân ü dil mülkünü yağma eden Aşk mıdır sînemin içre gelip câ eyleyen Aşk mıdır boynuma takıp belâ zincîrini Gezdirip Mecnunleyin âlemde rüsvâ eyleyen
Kılıcıyla yeri göğü titreten Yavuz Sultan Selim, tutsak bir şair olarak çaresizliğini şöyle ifade eder:
Şîrler pençe-i kahrımda olurken lerzan Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek
Sedat Umran aşkı bir şiirinde duyguların gürül gürül akması olarak tanımlarken başka bir şiirinde bir hazineyi hesapsızca savurmak olarak değerlendirir. Ayrıca aşkı şöyle tanımlar:
Bilenir gözlerinde bakışlarım Uçuşur kıvılcımlar: Bu aşktır…
Ümit Yaşar Oğuzcan, aşk ve ölüm şairi olarak bilinir. Tüm şiirleri lirizm yüklüdür ve bir şiirinde şöyle der:
Aşktı o! Değiştiren tüm gecelerimi Aşktı o! Beni durup durup yenileyen Oydu, duygulu yapan hoyrat ellerimi Oydu, doludizgin gidişime dur diyen
Ahmet Ada, aşkı yaşanmış bir deneyim olarak görür ve şöyle der: ‘ Aşk, herkesin bambaşka biçimde yaşadığı, birbirine benzemez bir deneyim dilidir.’
Abdurrahim Karakoç için aşk denince ‘ötesini aramamak’ gerekir. Çünkü tarife sığdıramıyor aşkı.
Cumali Ünaldı, bir zaman tünelinde yola çıkarak yüzyıllar ötesine gidip aşka dokunur ve şöyle der:
Aşk bir kokudur Bir yürek tıpırtısı Kırılmış bir Kızılderili Ezilmiş zencidir mesela Ki aşk Kendi bedenini aşmaktır ömrün
Vahap Akbaş, aşkı hayatın bir bütün olarak bizzat kendisiyle tanımlar. Ona göre aşk hayatla eşdeğerdir.
Hayatı aşka böl, hayat çoğalır; Hayatı aşkla çarp; zaman zor alır; Bütün hayatları topla, aşk eder; Hayattan aşk çıkarsa, elde ne kalır
AŞK SÜREKLİ MİDİR?
Aşkın sürekliliği konusunda iki görüş vardır: Biri, aşkın sürekli, daima olduğu noktada odaklanıyor. Eski Yunan filozoflarından Eflatun (Platon), şöyle tanımlar aşkı: ‘Aşk, doğumsuz, ölümsüz, artmaz, eksilmez bir güzelliktir.’ Derken idealist bir aşk anlayışının temelini atmıştır. Sonradan ‘platonik aşk’ olarak nitelenen bu anlayış, hayal gücünün ürünüdür. İdeal bir aşk ve tutkuyu ifade etmek için kullanılmıştır. İslam dünyasında da kendisine müntesipler bulmuştur.
Şiirimizde aşkın sürekliliği bağlamında pek çok örnek vardır. Özellikle tasavvuf şiirimiz, bu bakımdan zengindir. Örneğin Adile Sultan bir gazelinde aşkın daimiliğini şöyle tanımlar:
Aşktır dü-âlem içre cânı yâra vasl eden Aşktır dâim olan hem mahrem-i esrâr-ı cân
Aşkın sürekliliği konusunda diğer görüş de aşkın bir sonu olduğu yönündedir. Tıpkı denize akan bir ırmak gibidir aşk. Onun için vuslat, onun için gerdek, denize ulaştığı an ve yerdir. Ondan sonrası yokluk ve hiçliktir.
Mutasavvıf şairlerin, kimi dîvân şairlerinin vuslatı istememesi bundan olsa gerek. Vuslatın sevgiliye kavuşmanın aşkı tükettiğine inanılır. Cevdet Karal şiir aynasında aşka şöyle ömür biçer:
Aşklar ki birer ürpertidirler Bir göle düşen yapraklar gibi sessiz Ve zakkumlu bahçeler gibi çaresiz Başlar ve biterler
MUTLU AŞK VAR MIDIR?
Fransız şair Aragon, bir şiirinde sık sık yinelediği dizede ‘mutlu aşk yoktur’ der. Aynı başlıklı şiirinde ayrıca vatan aşkıyla sevgilisine duyduğu aşkı bir tutar ve şöyle der: Bir tek aşk yoktur acıya gark etmesin Bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara Bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda Ve senden daha fazla değil vatan aşkı da
Bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmesin Mutlu aşk yoktur ama Böyledir ikimizin aşkı da
Bizim şiirimizde genellikle mutlu aşk yoktur. Ünlü halk hikâyelerimize baktığımızda bunun çok örneğini görürüz. Leyle ile Mecnûn, Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Mem û Zin, Ferhat ile Şirin gibi daha çok örnek var.
Âşıklar, hep mutluluğu yakalamak için koşmuş, koşturmuş uğraşmış, didinmiş ama bir türlü mutluluğu yakalayamamış. Yakalayanlar için zaten öykü orda bitmiştir; çünkü aşk mutlulukla noktalandığında albenisini yitirir.
Genelde ölüm mutlu aşka varmaya engeldir. Trajik son hem âşıklar hem de aşkları için söz konusudur. Enis Batur, insan yaşam akışını aşkın ve ölümün belirlediğini savunur ve şöyle der: ‘Aşka bakışın temel yasası olarak kalmıştır bu, bir araya gelindiğinde aşk ölmeye başlayacaktır… Onlar ermiş muradına ve böylece o noktada hikâye biter.
AŞK BİR HASTALIK MIDIR?
Eskiden, aşk bir hastalık olarak görülmüştür. Peki, tedavisi neydi bu amansız hastalığın? Önerilen çözüm şudur, âşık maşuğa kavuşmalı. Ancak bu şekilde hastalık bitebilir ve vuslat yani kavuşma gerçekleşmezse yeni bir aşk macerası yaşaması önerilirmiş aşığa. Ya da uzun bir yolculuğa çıkması belki aşk hastalığını tedavi şansı yakalayabilirmiş. Enis Batur, konuya şöyle bir açılım getirir: ‘Sağlık sınırını aşmış sevgi türüne aşk diyorum. Karşılıklı duygular dengesi bozulmuş, zihnin ve gövdenin elektrik yükü artmış, izan çerçevesi dağılmış, şiddet tırmanmaya koyulmuştur. Aşk kişiye var oluşunun uçlarını anımsatır ve ölüm güdüsünü devreye sokar.’ Bu yüzden ve âşıkların çoğu intihar eder. İntihar sebebi de onun başka bir noktaya bakmadığıdır. Bu durumda kullandığımız bir deyim ortaya çıkar: ‘Aşkın gözü kördür.’ müdür acaba?
Özdemir Asaf, aşkın insanı ısıtan, üşüten, ağlatan, güldüren… Hem bir hastalık hem de bir sağlık olarak görür. Bu durumu Cahit Sıtkı bir şiirinde şöyle vurgular:
De ki:- Aşktır şâdeden gönülleri; Perişan, berbat eden gönülleri. Aşk söyletir en yanık türküleri Ay buluta girdiği gecede
AŞK BİR DERT Mİ YOKSA DERDE İLAÇ MI?
Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib Kılma derman kim helâkim zehr-i dermânındadır
Fuzûlî‘nin beyitiyle hangimiz gençlik yıllarımızda çarpılmadık. Şair yaşadığı dert ve acıdan kurtulmak istemiyor ve dahası tabibin vereceği dermanı şair, öldürücü bir zehir olarak kabul ediyor.
Aşkı tadanlar, aşkın zevkine ve bağımlılık kazandıran tadına varanlar anlaşılan, bir daha ondan kopmak istemiyor. Fuzûlî döne döne aynı temayı şiirinde yine işler:
Aşk derdinin devâsı kâbîl-i dermân değil Terk-i cân derler bu derdin mu’teber dermânına
Öyle bir duruma gelmiş ki şiirinde Allah’a dua eder ve bu dertten uzaklaşmamayı niyaz eder:
Yâ Rab belâ-yı aşk ile kıl aşînâ beni Bir dem bela-yı aşktan etme cüda beni
güzel bi şiir yüreğine sağlık ve yorumda çok güzel olmuş körebe.
Aşk, güzele giden yolda çekilen bir çileyse eğer ve aşkın amacı mutlak güzelliği bulmaksa, bu durumda aşkın şiirle çok ilgisi var. Çünkü şiirin konusu güzel ve güzelliktir. Birinin konusu, diğerinin amacını oluşturur.
Aşkın şiir gibi pek çok tanıma yapılabilir. Hatta insanlar sayısınca şiirin ve aşkın tanımlarını yapmak mümkündür. Bu yönüyle de benzer iki kavramdır aşk ve şiir.
Aşk ve şiir insanoğlunu vazgeçilmez iki tutkusudur. İnsanlar ne aşksız ne de şiirsiz yaşayabilir. Tarihin bilinen ilk çağlarından beri aşk vardır ve onu aktaran şiir olmuştur. Bir bakıma şiir zarf, aşk da bu zarfın içinde bulunan mazruftur. Güntekin Emre’nin dediği gibi ‘ Aşk en çok şiiri seviyor, dizelerde yuvarlanıyor kalplerden sonra.’
‘AŞK İMİŞ HER NE VAR ÂLEMDE’
Aşkın büyük ustası Fuzûlî böyle diyor. Çünkü o bir ‘rind-i şeyda’, yani çılgın âşıktır. Her şey aşk için, aşk sayesinde vardır. Evrenin oluşumu bile bu aşkladır.
Peki, aşk nedir, sevda nedir?
Nasıl ki şiirin tanımı yapılamıyorsa veya herkes kendine göre bir tanım yapıyorsa, aşk için de durum böyle; çünkü herkes aşkı yaşadığı kadarıyla tanıyor. Tadılan aşkın niteliği, aşkın ulvîsi-süflîsi, hakikisi-mecazisi, beşerisi-ilahisi, kişiye aşkı tanımlama yetkisi veriyor.
İbn hazm (993–1064), ‘Aşkın çeşitli şekilleri, tanımı yapılmayacak kadar inceliklerle doludur. Onlar ancak âşık olunca anlaşılabilir.’ Dedikten sonra, ‘Benim düşünceme göre aşk, ruhların çeşitli yaratıklar arasında bölünmüş parçalarının birleştirilmesidir.’ diyerek sözlerini sürdürür ve şöyle devam eder: Aşk, bizzat ruhsal bir gönül hoşluğu ve canların birbiriyle kaynaşıp erimesidir.
Yunus Emre, ilahi aşkın sahrasında susuz kalan bağrı yanıklardan biridir. Ona göre aşkı konuk almayan ‘ gönül, mesel-i taşa benzer.’
Eşrefoğlu Rumî, aşkı uğruna cihanı hiçe satan bir gönül eridir. Şair elindeki şekeri başkasına ikram edip, kendisi ağuyu yutmaya talip biridir. Aşkı şöyle tanımlar:
Belâ yağmur gibi gökten yağarsa Başını ona tutmaktır adı aşk Bu âlem sanki oddan bir denizdir Ona kendini atmaktır adı aşk Var Eşrefoğlu Rûmî bil hakikat Vücûdu fani etmektir adı aşk
Hayalî Bey, aşkı bir nimet olarak tanımlar. Ona göre aşk ile şevk kardeştir ve birlikte aynı gönüle yerleşirler:
Aşk bir şem-i ilahîdir benem pervânesi Şevk bir zincirdir gönlüm onun dîvânesi
Muhibbî, Sultan Süleyman’ın mahlasıdır. Bir hükümdar edasıyla aşka bakar. Aşk derken ‘mülk, yağma’ der. Aşkın sultan, kul dinlemediğini herkesi kendine kul ettiğini itiraf eder:
Aşk mıdır cân ü dil mülkünü yağma eden Aşk mıdır sînemin içre gelip câ eyleyen Aşk mıdır boynuma takıp belâ zincîrini Gezdirip Mecnunleyin âlemde rüsvâ eyleyen
Kılıcıyla yeri göğü titreten Yavuz Sultan Selim, tutsak bir şair olarak çaresizliğini şöyle ifade eder:
Şîrler pençe-i kahrımda olurken lerzan Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek
Sedat Umran aşkı bir şiirinde duyguların gürül gürül akması olarak tanımlarken başka bir şiirinde bir hazineyi hesapsızca savurmak olarak değerlendirir. Ayrıca aşkı şöyle tanımlar:
Bilenir gözlerinde bakışlarım Uçuşur kıvılcımlar: Bu aşktır…
Ümit Yaşar Oğuzcan, aşk ve ölüm şairi olarak bilinir. Tüm şiirleri lirizm yüklüdür ve bir şiirinde şöyle der:
Aşktı o! Değiştiren tüm gecelerimi Aşktı o! Beni durup durup yenileyen Oydu, duygulu yapan hoyrat ellerimi Oydu, doludizgin gidişime dur diyen
Ahmet Ada, aşkı yaşanmış bir deneyim olarak görür ve şöyle der: ‘ Aşk, herkesin bambaşka biçimde yaşadığı, birbirine benzemez bir deneyim dilidir.’
Abdurrahim Karakoç için aşk denince ‘ötesini aramamak’ gerekir. Çünkü tarife sığdıramıyor aşkı.
Cumali Ünaldı, bir zaman tünelinde yola çıkarak yüzyıllar ötesine gidip aşka dokunur ve şöyle der:
Aşk bir kokudur Bir yürek tıpırtısı Kırılmış bir Kızılderili Ezilmiş zencidir mesela Ki aşk Kendi bedenini aşmaktır ömrün
Vahap Akbaş, aşkı hayatın bir bütün olarak bizzat kendisiyle tanımlar. Ona göre aşk hayatla eşdeğerdir.
Hayatı aşka böl, hayat çoğalır; Hayatı aşkla çarp; zaman zor alır; Bütün hayatları topla, aşk eder; Hayattan aşk çıkarsa, elde ne kalır
AŞK SÜREKLİ MİDİR?
Aşkın sürekliliği konusunda iki görüş vardır: Biri, aşkın sürekli, daima olduğu noktada odaklanıyor. Eski Yunan filozoflarından Eflatun (Platon), şöyle tanımlar aşkı: ‘Aşk, doğumsuz, ölümsüz, artmaz, eksilmez bir güzelliktir.’ Derken idealist bir aşk anlayışının temelini atmıştır. Sonradan ‘platonik aşk’ olarak nitelenen bu anlayış, hayal gücünün ürünüdür. İdeal bir aşk ve tutkuyu ifade etmek için kullanılmıştır. İslam dünyasında da kendisine müntesipler bulmuştur.
Şiirimizde aşkın sürekliliği bağlamında pek çok örnek vardır. Özellikle tasavvuf şiirimiz, bu bakımdan zengindir. Örneğin Adile Sultan bir gazelinde aşkın daimiliğini şöyle tanımlar:
Aşktır dü-âlem içre cânı yâra vasl eden Aşktır dâim olan hem mahrem-i esrâr-ı cân
Aşkın sürekliliği konusunda diğer görüş de aşkın bir sonu olduğu yönündedir. Tıpkı denize akan bir ırmak gibidir aşk. Onun için vuslat, onun için gerdek, denize ulaştığı an ve yerdir. Ondan sonrası yokluk ve hiçliktir.
Mutasavvıf şairlerin, kimi dîvân şairlerinin vuslatı istememesi bundan olsa gerek. Vuslatın sevgiliye kavuşmanın aşkı tükettiğine inanılır. Cevdet Karal şiir aynasında aşka şöyle ömür biçer:
Aşklar ki birer ürpertidirler Bir göle düşen yapraklar gibi sessiz Ve zakkumlu bahçeler gibi çaresiz Başlar ve biterler
MUTLU AŞK VAR MIDIR?
Fransız şair Aragon, bir şiirinde sık sık yinelediği dizede ‘mutlu aşk yoktur’ der. Aynı başlıklı şiirinde ayrıca vatan aşkıyla sevgilisine duyduğu aşkı bir tutar ve şöyle der: Bir tek aşk yoktur acıya gark etmesin Bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara Bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda Ve senden daha fazla değil vatan aşkı da
Bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmesin Mutlu aşk yoktur ama Böyledir ikimizin aşkı da
Bizim şiirimizde genellikle mutlu aşk yoktur. Ünlü halk hikâyelerimize baktığımızda bunun çok örneğini görürüz. Leyle ile Mecnûn, Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Mem û Zin, Ferhat ile Şirin gibi daha çok örnek var.
Âşıklar, hep mutluluğu yakalamak için koşmuş, koşturmuş uğraşmış, didinmiş ama bir türlü mutluluğu yakalayamamış. Yakalayanlar için zaten öykü orda bitmiştir; çünkü aşk mutlulukla noktalandığında albenisini yitirir.
Genelde ölüm mutlu aşka varmaya engeldir. Trajik son hem âşıklar hem de aşkları için söz konusudur. Enis Batur, insan yaşam akışını aşkın ve ölümün belirlediğini savunur ve şöyle der: ‘Aşka bakışın temel yasası olarak kalmıştır bu, bir araya gelindiğinde aşk ölmeye başlayacaktır… Onlar ermiş muradına ve böylece o noktada hikâye biter.
AŞK BİR HASTALIK MIDIR?
Eskiden, aşk bir hastalık olarak görülmüştür. Peki, tedavisi neydi bu amansız hastalığın? Önerilen çözüm şudur, âşık maşuğa kavuşmalı. Ancak bu şekilde hastalık bitebilir ve vuslat yani kavuşma gerçekleşmezse yeni bir aşk macerası yaşaması önerilirmiş aşığa. Ya da uzun bir yolculuğa çıkması belki aşk hastalığını tedavi şansı yakalayabilirmiş. Enis Batur, konuya şöyle bir açılım getirir: ‘Sağlık sınırını aşmış sevgi türüne aşk diyorum. Karşılıklı duygular dengesi bozulmuş, zihnin ve gövdenin elektrik yükü artmış, izan çerçevesi dağılmış, şiddet tırmanmaya koyulmuştur. Aşk kişiye var oluşunun uçlarını anımsatır ve ölüm güdüsünü devreye sokar.’ Bu yüzden ve âşıkların çoğu intihar eder. İntihar sebebi de onun başka bir noktaya bakmadığıdır. Bu durumda kullandığımız bir deyim ortaya çıkar: ‘Aşkın gözü kördür.’ müdür acaba?
Özdemir Asaf, aşkın insanı ısıtan, üşüten, ağlatan, güldüren… Hem bir hastalık hem de bir sağlık olarak görür. Bu durumu Cahit Sıtkı bir şiirinde şöyle vurgular:
De ki:- Aşktır şâdeden gönülleri; Perişan, berbat eden gönülleri. Aşk söyletir en yanık türküleri Ay buluta girdiği gecede
AŞK BİR DERT Mİ YOKSA DERDE İLAÇ MI?
Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib Kılma derman kim helâkim zehr-i dermânındadır
Fuzûlî‘nin beyitiyle hangimiz gençlik yıllarımızda çarpılmadık. Şair yaşadığı dert ve acıdan kurtulmak istemiyor ve dahası tabibin vereceği dermanı şair, öldürücü bir zehir olarak kabul ediyor.
Aşkı tadanlar, aşkın zevkine ve bağımlılık kazandıran tadına varanlar anlaşılan, bir daha ondan kopmak istemiyor. Fuzûlî döne döne aynı temayı şiirinde yine işler:
Aşk derdinin devâsı kâbîl-i dermân değil Terk-i cân derler bu derdin mu’teber dermânına
Öyle bir duruma gelmiş ki şiirinde Allah’a dua eder ve bu dertten uzaklaşmamayı niyaz eder:
Yâ Rab belâ-yı aşk ile kıl aşînâ beni Bir dem bela-yı aşktan etme cüda beni
Kaynakça:
ADA, Ahmet; Acıyla akran, Dayanışma Yayınları, Ankara 1983 Âdile Sultan, Divanı, Kültür bakanlığı Yayınları, Ankara, 1973 HAŞİM, Ahmet, Toplu Şiirler, Haz. Kenan Akyüz, Kültür Bak. Yayınları, İst. 1973 Ahmet Paşa, Divanı, Haz. Ali Nihat Tarlan, Akçağ Yayınları, Ank. 1992 AKIN, Gülten; Toplu Şiirler, YKY, İst. 1996 ALTIOK, Metin; Bir Acıya Kiracı, YKY, İST.1998 Âşık Veysel; Dostlar Beni Hatırlasın, İş Bankası Yayınları, İst. 1974 Bâkî, Divanı; Haz. Sabahattin Küçük, TDK Yayınları, Ank.1994 BERAMOĞLU, Ataol; Bir Gün Mutlaka, Adam Yayınları, İst.1995 BEYATLI, Y. Kemal; Kendi Gök Kubbemiz, Y. Kemal Enst. Yayınları, İst.1974 CANSEVER, Edip; Yerçekimli Karanfil, Adam Yayınları, İst.1995 SÜREYA, Cemal; 100 Aşk Şiiri, Yön Yayınları, İst.1991 ÇELEBİ, A. Halet; Om Mani Padme Hum, Adam Yayınları, İst. 1983 DAMAR, Arif; Eski Yağmurları Dinliyorum, YKY, İst. 1995 DIRANAS, A. Muhip; Şiirler, İş Bankası Yayınları, İst.1974 Dîvân-ı Muhibbî, Tercüman 1001 Temel Eser, İst. 1980 Fuzuli, Divanı, Dergâh Yayınları, İst. 1981
Bu yorumu yazı bölümünde okumuş ve yorumumu yapmıştım zaten. ... Ben burda sadece iki cinsin(kadın ve erkek) aşkını,özellikle zamanımızın aşklarını öne çıkartmak istedim. Yoksa genel anlamda..ilahi...tarihi...aşklar daha derin konular. ... Yorumunuz için teşekkürler
Dürtükçe şehvani şeytan Koşarız Başka çiçek koklamaya.
Bilmeyiz Ki Mekan ayını mekan
Yalnız Kokular değişir.
----------------------------------------------- O kokudur zaten aşkın adı.Mekanı alev aldıran. (Yan bakmıyorum yanlış anlaşılmasın aman ) Aşkın değişik bir tanımıydı.Teşekkür ler. Selam ve saygılarımla.
Dürtükçe şehvani şeytan Koşarız Başka çiçek koklamaya.
Bilmeyiz Ki Mekan ayını mekan
Yalnız Kokular değişir. --------------------------------- kutlarım saırımı cok guzeldı begenıyle okudum tbrıkler eger bır cevap beklıyorsanız dıyecek soz yok tabıkıde dogru..:))
HODRİ MEYDAN !!!!! .......... Not.Zamanımızın aşkını irdelemek istedim.Şiirlerimizde kah kutsallaştırıyor,kah yerin dibine batırıyoruz....Biliyorum,Aşk.. şairlerin en büyük kozu veya esin kaynağı diğelim...Herkesin fikirleri ve deneyimleri önemlidir... ...... Bu nedenle yorumlarınızı esirgememenizi ve haberi olmayan diğer arkadaşlara iletmenizi rica ederim. Teşekkürler. ............................ANKET............................
.............
Şiirimi,"anket şiir" niteliğiyle yazı bölümüne alıyorum.
Dileyen arkadaşlar" Aşk" konusundaki fikirlerini,orada beyan edebilirler..
....
AŞK bir oyun mu zamanımızda..değilml..?
kutbo tarafından 7/25/2008 1:12:40 AM zamanında düzenlenmiştir.