ölüm
saçlara yağmıştı aklar
alınmıştı alınacaklar gezilmişti çarşılar pazarlar birde kayıpları vardı verilmiyor her kayba ilanlar diye mırıldanıyordu oturduğu yerden doğrulup bastonuyla bakıyordu ıraklara o kadar ırak ki gözbebekleriyle öpüyordu yokluğun en tenhasını evlat diyordu evlat kaldı mı hayatın hiç sürprizi ölümleri gördük yokluğu varlığı kötülüğü de hem iyiliği şehirleri yutan tusunamileri bir kedinin mırıldanmasını bir çocuğun ağlamasını ......... kime ne geldiyse bize de o gelecek elbet diyordu sonra bilir misin ölüm mü zor ölen dostlarından ayrı yaşamak mı yaşamak nefes almak mı ölüm diyordu önce karanlık odada başlayacak eğer bir iyilik bile yapmışsan o katran karanlığı odada bir mum olup aydınlatacak titreyerek yanacak ama asla sönmeyecek dostluk gibi aşk gibi kendine gelen zarardan kendini koruduğun güçle dostunu korumak gibi kardeşliği dostluğa dostluğu kardeşliğe çevirmek gibi ilk seni kalbinden yoklayacaklar kimi seviyorsan ilk onu gösterecekler belki dinecek hasret kim bilir belki de onlar da bize hasret belki ölüm sevilene davet kimbilir diyordu sonra yürüyüp gidiyordu sanki o yürümüyor cadde üzerine doğru geliyordu hayat akıp üstümüzden geçiyordu kendimi görüyor kime ne geldiyse gelecek diyordum arkamı dönüp akşam lambasının önünden üşütürken rüzgar parkama sarılıp bende gidiyordum a.y |