güneş kanat çırpıyor sırtında ekim gecesinin ayazı topraktan hala ocak kokusu geliyor
sabahın karanlığı ne kadar suskun kana köpüğe bulanmış siyahbeyaz kelimeler ikiye ayrık bir daha gürültüler mızrak ucuna asılmış namlusuna alelacele sürülmüş en uzun sükutun mermileri
ufukta ki izler silik imsak saatlerine ince bir hilal inmiş ötelerden perdesi yırtılmış öksüzlüğün çöl yalnızlığı yetimleşmiş gökler yapayalnız kızgın ateşten tayflar vurmuş fecri sığınmış bir ağaç gölgesine dinlenen bir yolcu gibi
dalga dalga çınlayan ses kubbeyi dolduran nefes dal budak salınmış sabahın zaman köklerine akrep hala taze yelkovan hala yeni
yağmur suları daha çok akıyor eski zamanlara buseler çalınıyor kelimelere bir bir gölgeler bütün bir yerin yüzüne dağılmış bulutları arşınlayarak güneş geçiyor yalınayak uçtan uca karanlıklar aydınlanıyor hu, denilse semanın kapıları açılacak
kutsi arzunun hiç duyulmayan fısıltısıyla uykudan yeni uyanıyor puslu kuytularında yarınlara hasret kutlu muradın özlemiyle yoğruluyor bütün taşları oynuyor yeryüzünün yıldırımlar düşüyor şimşekler parıldıyor karalığa mahkum gözlerin feri ruhunun üzerine adının mührü bir nur nakşediliyor alnının ortasına fırtına öncesi yağmur kuşunun
çalkantılı deniz dalga yığınının kıyısından çaresiz şeksiz şüphesiz bir daha göklere ilişiyor yakamozlar gökleri doldurmuş nokta nokta dünyadan el etek çekmiş tutkularından arınmış aşklara teselliler sunuyor sessiz tebessümler bu yüzden kara saçlarda üç uzun tel bir tutam kurutulmuş lotus yaprağı
bir ayna kalmış dündün bir kez çamurdan tene üflenmiş yokluktan bir akış hiçlikten bir bakış görünmeyen bir nefes onlarca yıl
çöller rahmet sağanağı bekliyor yemyeşil vahaları yeşertmek için sabah güneşi öyle sirayete meyyal hafazanallah yakıp bitiriyor ötelere uzanan meserret çağrısı çiçekler en parlak renkleri giyinmiş ille de gökkuşağıyla didişiyor cezbiyle çoğalıyor renkler
koştukça dallara budaklara takılıyor kaçtıkça karışıyor karanlığa göğüste sathı harp ilan edilmiş bütün yollar çıkmaza kilitli
yine kanatlanışlar yine şahlanışlar yine top-yekün rüzgar yüz ton ıslık sesince ürpermeler içinde kuytu köşeler
sırrın peşine düşmüş bir casus gibi zırhlara bürünmüş atlılar geçtikleri yerler harap garip bir masal hazin bir rüya korkunç devler soluyor etrafta...
ebedi teselli meyvesinin tadı olarak müjdelenmiş hangi vakte erişse hep hazır rüzgarlar okşasa da tufanlar kopsa da gökyüzü şimdi gün şimdi
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
garip bir masal şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
garip bir masal şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.