Sahra ve ŞimalBu sözlerimi usulca göm uzaklarda Gıcırdayan bir rüzgârla oyalanan Ahşap kapıların ardındaki toprağa İzleri silinmiştir ayakları dünden çıplak Koynumda zamanın izi Yüzüme Gözlerime dokunan rüzgârların Pas’ı yok ışığın Her cümle inancımı daha yıkarken kalabalıklarda ! Sana şimalden ve zeydden Şavktan belki Monoton izdüşümlerde Kırılmanın ekinoks tayf’ını anlatmayacağım Daha birçok şey anlatmayacağım Ellerimde ezber bozan Tomarla Papirüslerde okuduğum Tahrir’de Solan gelinliksiz masallar bırakırken ki Ve birileri daha çok yıkarken ki Kırları ve yüzünde papatyaları Saklı harflerim kuyulardaki ilk cümlemi Yusuf’un gömleği gibi sahipsizken Bilirim masal değil kötülük Halen gönlümün tayf’ında Bir bahar otururken Kulaksız Gönüle daha söz etmem Kalabalığın sessizliğinde Yarım ve eksik zamanlar Toplar bir yâd’ın kulağını Hal bilmez’e söz etmez Susar gönül Kubbet-üs Sahra’da Kirpiklerince eğilirsin ve avuçlarına Tanrım; “Bildiğim dünya içinde Çok bilmediğimdir” |
bu anlamlı yürek sesini kal esenlikte..