Karanlık TabutY’den karanlığın tabutunu çivilemek istedikçe ben çiviyle kanatıyorlar şafağımı yine şımaracağım badem ağaçları gibi biliyorum tozlu yollarda iz bırakanlara hürmeten uçurumun dibindeki kimsesiz kemiklere örtüyorum kalpağımı işte ulu su dişlerindeki kemikleri temizliyor uçurumların benim yaralarımın tımarını kim yapacak kırılmış kelimelerimi dağılmış kafatasımı kim toplayacak dilimi anlar mı ilk resmini duvarlara çizenler bebekler doğuyor kara zindanlarda yine saraylarda rüya seyrederken kelebekler gün görmemiş bir mağarada kendi kanıyla besleniyor ulu kurtlar keserin işkencesine sual olunmaz derler ama işaret parmağına inince birden kolumuzu asla yen içinde unutmadık göz yummadık gök gürültüsüne vicdanımızın aşkımızın dostumuzun belki de hep bu yüzden yalnız uyandık işte gök dağ şamanların pirlerin erenlerin bacıların yurdu insanlardan uzak Tanrıya yakın karakışta dövmüş bizi görklü atalar baharlar incinmesin diye çekiç seslerinden kının karanlık olsun deyip beyaz sayfalara uğurlamışlar bahtın aydın olsun diye yaz demişler kanınla alın yazını işte büyük vadi, bozkır kızıl yaban elması, ekşi ahlat ağacı ünü gökleri aşmış kara çalı ilk ışık görenlerden gelen emanet alıçların zihnimizde yaptığı kırk gecelik düğün kırk birinci günün şafağında kızılcık sopası işte otağımız göklerin üstünden köprü kurmuş her yere en karanlık acılara umut olmuş en çirkin söylencelere kırbaç Tanrı bile utancından secdeye kapanmış kıyama kalkınca şairler |
bu ne muzazzam bir tablo böyle
can-ı gönülden tebrikler
nice saygılarımla