YUTULMUŞTU SESLERaynı göğün zamanına satır satır yazılmışız aynı topraklara ayak sürümüşüz bazen hoplamış bazen koşmuşuz bazen durup geriye doğru uzun uzun bakmışız içimizden kara trenler kalkmış göğü kara bulutların zemheri karanlığa bindirmişiz sonra da içimizin yangınların da ateşe dönüp sigaramızı yakmışız hayat demişiz hayat bu kadar da falsoyu ayağıma dolamayacaktın biz zamana raks edecektik müzik bize ,yol trene bir kaç istasyon sonrası vakit ayrılık olacaktı bir su gibi akıp gidecektik ne vardı tencere tavayı tef gibi çalacak ne vardı toprağın altnı üstüne getirecek nihayetinde tokalaşıp merhaba diyecek toprağın altıa inecek minderine oturacaktık önce bir toprağın üstünde cenneti göreydik cehennemi de toprağın altına saklasaydık yok ama öyle olmadı bizim bütün vagonlar cehennemin ayrı bir kapısı bunları gördükten sonra bunun bir de toprak altı mı var bir de cehennemi mi var şimdi sorarım içime cennet gibiymiş ya bu hayat sözüm o’na ülkemde her gün her saat bir kadın ya şiddetli sağanak yağışlarda ya darp edilmiş ya tecavüze uğramış ya sağ çıkmış ya ölü bir çocuk nüfus kağıdı pembe yada mavi ya kaçırılmış ya iç organları alınmış ya tecavüze uğramış ya sağ çıkmış ya ölü bir hayvan ya zehirlenmiş ya darp edilmiş ye tecavüze uğramış ya sağ çıkmış ya ölü bir orman ya kesilmiş ya yakılmış ya yol ya bina dikilmiş ya ciğeri solmuş ya kökü kurumuş biz kanıksamakla ses arasında vızıldayan sinekleri duymuşuz duymuşuz da sadece vızıltı sonra dönmüşüz sese, seslere tüm’ceye ; bu dünyanın altı da var ha ! kulaktan kulağa yayılmış cehennem ! cehennem ! kimse sormamış bu dünyanın üstü böyleyse altı nasıldır yada altı öyleyse üstü neden böyledir sorular evrende yersiz yurtsuz asılı kalmış ölen canlar kim vurduya gitmiş gerisi hep bir kanıksama hep bir yutulmuş ses Sibel Karagöz |