KURAN’A GÖRE; ŞAİR VE ŞİİRŞiirin hikayesini görmek için tıklayın ’’Ferda,ca ,
3 Ağustos 2020 Pazartesi 08:17:11 Mistik dokunuşlarıyla muhteşem bir şiirdi.İhlaslı yüreğiniz dert görmesin hocam.Ayrıca açıklamalı yazısı da ilgimi çekti. Kuran’nın ben üç yerinde şairlerle ilgili yazıya rastladım.İlgimi çekti meallerine bakmıştım.Sadece kafamı kurcalayan şu oldu. 1- orada geçen şair acaba gerçekten şairlere mi yazılmıştı yoksa başka birileri için mi şair denmişti. 2- Bir hocamız demişti ki benim şiir yazdığımı söylediğimde;riyaya girer çünkü olmamış şeyleri olmuş varmış gibi gösteriyorsunuz.Şairler bu yüzden hoş karşılanmaz. oysa ki; şair yazısının geçtiği bir ayetin mealinde şu yazıyordu.’’Allahı inkar eden şairlerin vay haline’’ Ben hala bu konuda tereddütteyim. Şimdi Kuran’ı baştan aldım şair geçen yerlerin meallerini tekrar inceleyeceğim.Tabi ki şu an konu bu olduğundan dolayı.Yazılan her şey çok ilgimi çekiyor.Mealler bittikten sonra şifreleri de ayrıca inceleyeceğim. Saygılarımla hocam..........’’ ............................... Şaire’nin yukarıdaki yorumu; Bu şiiri ve araştırmamı yapmama vesile oldu. Yazdırana hamd olsun vesileye’de teşekkür ederim,sürçü lisan ettikse af olur inşallah.
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
KURAN’A GÖRE ;ŞAİİR VE ŞİİR ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, Kurana göre şairin yükü ağır Ne kör olacak, nede sağır Halkın gözü kulağı olmazsa? Yazdığı her satır yakasın tutar Cümleler kimlik, Sözler canlı Şiirler şaire şahittir bilmeli Aşkı yalansız, sözü riyasız olmalı Her yazılan sirkatin arz eder Hatipliyim ‘şairler azğındır’-1- ‘Kuran diyor’ desen üzgündür?-1- Peygamberin aba verdiğide şairdir-2- Peygamber müjdesi şairler var Allah Kuranda asr süresinde -3- insan zarar ve ziyandadır der Ancak iman eden hayır işleyenler Öğüt veren,kurtulanlardır der Şairde insandır oda bir can Oda zarar ve ziyanda her an Anca hakkı söyleyip hakkı yazıyorsa? Kurtuluş müjdesin hak eder ‘Şairler azgındır’demişse kuran-1- Hangi şaire diye, düşün bir an? Haksız ,hukuksuz ,isyandaysa; Her an? Kuran"Veşşura i hümül gavun" der-1 Sözlerin hep bel aşağı ise? Doğruların ’zulüm uşağı’ ise? Sözlerin; Yağcılık, iftira döşeği ise? Dizlerine;’Vura ,vura dövün’ der Her mesleğin ’iyisi kötüsü’ var Kimisi ağ yardır,kimisi yar Güzelliği solmayan bir yar ’Seni sevsin istemez-misin’ der?-4- Helal bellidir ,haram belli-5- Zalim mazlumdan dilli İçi boş sözler ,allı pullu Ahrette Hayır şer ;Sorulur der? Yalan şiirde olsa yalandır-6- Abartı hakikate talandır Bir metre bez elde kalandır İlahi adaletde sorgu var der Yarsuad herşey yok olacak-4- Bir tek Allahın yüzü kalacak O yüzün güzelliği ile mest olacak ‘Seven ,sevilen nerdedir’ der? ………………………………………… NOT;;;;;;;;;;;; 1- ŞAİRLER(ONLARA TABİ OLANLAR) AZGINLAR DIR Meal (Kur’an Yolu) ; Şairlere gelince, onlara da yoldan sapmışlar uyarlar. ; Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmez misin? ; Ancak iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlar, Allah’ı çokça ananlar ve haksızlığa uğratıldıktan sonra kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, neye nasıl dönüşeceklerini (başlarına nelerin geleceğini) yakında görecekler. Tefsir (Kur’an Yolu) İnkârcılar Kur’an’ın gayb âleminden verdiği haberleri şeytanların ilhamı, nazmını da şiir olarak telakki ediyor, dolayısıyla Hz. Peygamber’e kâhin ve şair diyorlardı. İşte bu âyetler onların bu tür temelsiz iddialarını reddetmekte; inkârcı şairlere gerçekleri arayanlar değil, ancak hevâ ve hevesleri peşinde giden, zevk ve eğlence düşkünlerinin tâbi olacağını bildirmektedir. “Her vadide dolaşmak” her konuya girmek, her konuda söz söylemek demektir. Gerçekten de –müteakip âyette belirtildiği üzere inançlı ve ahlâkî değerlere bağlı olanlar farklı olmakla beraber– öyle şairler de vardır ki bunlar her vadide dolaşır, iyi kötü, eğri doğru her konuya girerek toplumu etkilemeye çalışırlar. Sözleri ile yaptıkları birbirini tutmaz, yapmadıklarını söyler, söylemediklerini yaparlar. Bu sebeple onların peşinden dürüst insanlar değil, ancak sapkınlar gider (Elmalılı, V, 3649-3650). Bu nitelikte olan şiir ve şairle Kur’an ve Peygamber’i karşılaştırmak bile abestir. Kur’an insanların sosyal ve kültürel hayatlarında önemli bir yer işgal eden şiiri ve şairleri mutlak olarak yermemiş, bilâkis şiirin iyisine ve güzeline insanları özendirmiştir. Kur’an’ın üstün ifade gücünü gören Araplar onu şiire benzetmişler, Hz. Peygamber’e de şair demişlerdir (bk. Enbiyâ 21/5; Sâffât 37/36; Tûr 52/30). Bu durum karşısında Kur’an kendisinin ne şair ne de kâhin sözü olduğunu, fakat Allah tarafından indirilmiş ilâhî bir kelâm olduğunu vurgulamış (bk. Hâkka 69/41-42) ve putperestlik döneminin İslâm ilkeleriyle ters düşen şiirini yermiştir. Nitekim 227. âyette özellikleri anlatılan gerçek müminler, müşrik dönem şairlerini yeren yukarıdaki hükmün dışında tutulmuşlardır. Bunlar söyledikleri şiirde gerçekleri dile getirirler; söyledikleriyle yaptıkları birbirine uygundur. Allah’ın birliği esasına dayanan tevhid dininin ilkelerini savunur, Allah’ı zikreder, O’nu yüceltirler. Yaptıkları iyi işlerle hem kendilerinin hem de toplumun yücelmesini ve yükselmesini gözetirler. Zulmün ve haksızlığın karşısında şiirleriyle mücadele verir, hakkı savunurlar. Sahih hadis kaynaklarında yer alan birçok hadiste de iyi maksatla kullanılan şiir, yukarıda kötülenen şiirden istisna edilmiş, hatta özendirilmiştir (bk. Buhârî, “Edeb”, 90; İbn Mâce, “Edeb”, 42). Meselâ Câhiliye döneminin önde gelen şairleri arasında yer alan ve Medine döneminin sonlarına doğru müslüman olan Lebîd b. Râbia’nın, “Bilinmelidir ki Allah’tan başka her şey bâtıldır” anlamındaki mısraı (Dîvân, s. 132), Hz. Peygamber’in “şairlerce söylenmiş en doğru söz” şeklindeki takdirine mazhar olmuştur (Buhârî, “Menâkıbü’l-ensâr”, 26). Kezâ ashâb-ı kirâm arasında Resûl-i Ekrem’in takdirlerini kazanmış başka birçok şair bulunmaktaydı. Bunların başında gelen Hassân b. Sabit’e, “Müşrikleri (şiirlerinle) hicvet, bil ki Cebrâil de seninle beraberdir” buyurmuştur (Buhârî, “Bed’ü’l-halk”, 6, “Megåzî”, 30; Müslim, “Fezâilü’s-sahâbe”, 153; ayrıca bk. Yâsîn 36/69). Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 179-180 -2- MÜJDE VERİLEN ŞAİR Kâ’b Bin Züheyr Peygamberimizin hırkasını verdigi şâir Sahâbî. Kâ’b bin Züheyr, Müzeyne kabîlesinden olup, onbir şâir yetiştiren bir âileye mensuptu. Babası Züheyr bin Ebî Sülemî ve kardeşi Büceyr de şâir idi. Kâ’b bin Züheyr’in babası Hristiyan ve Yahûdi âlimlerinin yanlarına gider, onları dinlerdi. Onlardan âhir zamanda bir Peygamber gönderileceğini işitmişti. İşâreti anlamıştı Züheyr, bir gece rüyâsında, gökten bir ip uzatıldığını, o ipten tutmak için elini uzattığı hâlde yetişemediğini görmüştü. Bu rüyâsının, âhir zamanda gelecek olan Peygambere yetişemeyeceğine ve ömrünün o gönderilmeden biteceğine işâret olduğunu anlamıştı. Fakat oğulları Kâ’b ve Büceyr’e, âhir zaman Peygamberi gönderilince, Ona îman etmelerini vasiyet etmişti. Kâ’b bin Züheyr ve kardeşi Büceyr, İslâmiyet gelince, Peygamberimizle görüşmek üzere Medîne-i Münevvereye doğru yola çıkmışlardı. Ebrak-ul Azzâf denilen yere geldiklerinde, kardeşi Büceyr dedi ki: - Sen burada bekle, ben Medîne’ye gidip, O Peygamberi bir göreyim. Söylediklerini dinleyeyim. Büceyr Medîne’ye gidince, Peygamberimiz ona, İslâmiyeti anlattı ve Müslüman olmasını söyledi. O da hemen kelime-i şehâdet getirerek Müslüman oldu. Kâ’b bin Züheyr, kardeşi Büceyr’in Müslüman olduğunu öğrenince, ona çok kızdı. Bunu dile getiren bir şiir yazdı. Şiirinde, Peygamberimize ve İslâmiyete karşı hoş olmayan sözler söylemişti. Kardeşi Büceyr, buna tahammül edemeyip, durumu Peygamberimize arz etti. Bunun üzerine Peygamberimiz buyurdu ki: - Kâ’b’a kim rastlarsa, onu öldürsün! Kardeşi Büceyr, Kâ’b’a bir mektup yazıp gönderdi. Mektupta, “Başının çâresine bak!” diye yazarak durumu bildirdi. Kâ’b’in yazdığı kötüleyici şiire karşılık bir de şiir yazdı. Bu şiirinde özetle şöyle dedi: - Ey Kâ’b! Kabûl etmeyip, yerdiğin bu İslâm dîninden daha gerçek ve daha sağlam bir din olamaz, var sende? Kurtulmak istiyorsan putları bırak, bir olan Allaha îman et, Müslüman ol ki, kurtulabilesin! Kıyâmet gününde kaçılamayacak olan Cehennem ateşinden, Müslüman olup, îman edenlerden başkası kurtulamayacaktır. Resûlullahın yanına gel! Büceyr, kardeşi Kâ’b’a yazdığı mektubun bir kısmında da şöyle yazmıştı: - Resûlullahı şiir yazarak hicvedip üzen Mekkelilerden bâzıları öldürüldü. Kureyş şâirlerinden sağ kalan İbni Zibâra ve Hubeyre bin Ebî Vehb ise başlarını alıp kaçtılar. Eğer sağ kalmak istiyorsan, acele Resûlullahın yanına gel! O, yaptığına pişman olup, tevbe ederek yanına gelen kimseyi öldürmez. Böyle tevbe ederek, gelip Müslüman olanların hepsini kabûl etti. Bu mektubumu alır almaz Müslüman ol ve hemen buraya gel! Eğer bu dediğimi yapmayacak olursan, yeryüzünde başını al, nereye gideceksen git! Kâ’b bin Züheyr, kardeşi Büceyr’in mektubunu alınca, sanki yeryüzü ona dar gelmişti. Zaten kabîlesi arasında bulunan düşmanları, onun için, "O, artık öldürülmüş demektir!" diyerek dedikodu yayıyorlardı. Kâ’b bin Züheyr, bu durum karşısında derin derin düşünmeye başladı. Yavaş yavaş gönlü aydınlanıyordu. Nihayet Müslüman olmaya karar verdi. Medîne yollarına düştü. Peygamber efendimizi metheden ve kendisinin de tevbe edip, Müslüman olduğunu bildiren uzun bir şiir yazdı. Sohbetini dinliyorlardı Medîne’ye varınca, gizlice Cüheyni kabîlesinden olan bir arkadaşının evine gidip, misâfir oldu. Ertesi gün sabah, evine misâfir olduğu kişi, onu, Peygamberimizin yanına götürdü. Peygamberimiz o sırada, Eshâb-ı kirâm arasında idi. Eshâb-i kirâm etrafinı sarmış, sohbetini dinliyorlardı. Kâ’b bin Züheyr, devesini mescidin önüne çöktürüp, içeri girdi. Peygamberimizin yanına yaklaşıp, kendini tanıtmadan dedi ki: - Yâ Resûlallah! Kâ’b bin Züheyr yaptıklarına pişman ve Müslüman olarak aman dilemeye gelmiş bulunuyor. Ben onu sana getirsem, aman verip, Müslüman olmasını kabûl eder misiniz? Peygamberimiz buyurdu ki: - Evet. - Yâ Resûlullah, ben şehâdet ederim ki, Allahtan başka ilâh yoktur. Sen de O’nun Resûlüsün! - Sen kimsin? - Ben Kâ’b bin Züheyr’im. Eshâb-ı kirâm onun Kâ’b bin Züheyr olduğunu anlayınca, Ensârdan biri ayağa kalkıp dedi ki: - Yâ Resûlallah! Müsaade et, boynunu vurayım! Peygamber efendimiz buyurdu ki: - Vazgeç ondan! O, içinde bulunduğu hâlden pişman ve Hakka dönmüş olarak gelmiştir. Bu sırada Kâ’b bin Züheyr, Müslüman olduğunu bildiren bir kaside okumaya başladı. Bu kasîdesinde uzun bir girişten sonra, asıl mevzuya geçip, Müslüman olduğunu, tevbe ettiğini ve af dilediğini dile getirdi. Son kısmında da Peygamberimizi ve Eshâb-ı kirâmı metheden beyitleri okudu. Hırkasını hediye etti Peygamberimiz, Kâ’b bin Züheyr’in, "Banet süâdü= Sevgili uzaklaştı" sözleriyle başlayan bu kasîdesini beğenip, çok memnun oldu. Onu affetti. Bürdesini (hırkasını) çıkarıp, onun omuzlarına koydu. Bu sebeple Kâ’b bin Züheyr’in kasîdesi, "Kasîde-i Bürde" ismi ile meşhur olmuştur. Hazret-i Kâ’b 645 senesinde Şam’da vefât etti. Resûlullahın hediye ettiği bu hırka, Hazret-i Muaviye tarafından Kâ’b bin Züheyr’in vârislerinden satın alınıp, muhafaza edilmiştir. Sırasıyla Emevîlere, onlardan Abbasîlere, daha sonra da Mısır’ın fethinde Mekke Şerifi tarafından diğer kutsal emânetler ile birlikte Yavuz Sultan Selim Han’a teslim edilmiştir. Günümüze kadar korunan bu hırka, "Hırka-ı Saadet" ismi ile meşhur olmuştur. Bugün hâlâ İstanbul’da Topkapı Müzesinde "Hırka-ı Saadet" odasında muhafaza edilmektedir.(dinimiz islamdan alıntı) 3-ASR SURESİ Bismillahirrahmânirrahîm. 1- Vel asr 2- İnnel insane le fi husr 3- İllellezıne amenu ve amilus salihati ve tevasav bil hakkı ve tevasav bis sabr ASR SURESİ ANLAMI Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın ismiyle. 1- Asra yemin olsun ki, 2- İnsan mutlaka ziyandadır. 3- Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır. ASR SURESİ KONUSU Asr Suresi, iman edip iyi dünya ve ahireti için yararı işler yapanların ve birbirine hakkı, sabrı tavsiye edenlerinin ziyan eden insanlardan başka olduğunu anlatmaktadır. Bu ziyandan ancak şu dört özelliğe sahip olanların kurtulacağı ifade edilmiştir: 1. Samimi bir şekilde iman etmek (iman hakkında bk. Bakara 2/256; Nisâ 4/136-137); 2. İyi işler yapmak, yani din, akıl ve vicdanın emrettiklerini yerine getirmek, yasakladıklarından kaçınmak; 3. Hakkı tavsiye etmek; 4. Sabrı tavsiye etmek -4-HERŞEY YOK OLACAK Rahman suresi 26-27 ’’Her şey yok olcak ancak rabin baki kalacak’’ Ancak, hayatın devamı ve işleyişi, yardımıyla gerçekleşen, muhtaç ve âciz olmayacak, saygıya lâyık görülecek kadar güçlü olan, fânî varlıklara hayat vererek lütuf ve ihsanına mazhar eden, zâtına lâyık olmayan şirkten münezzeh, kudret ve ihtişam sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır. 4-SEVEN SEVİLİR ANAN ANILIR ZİKREDEN ZİKREDİLİR Bakara suresi 152 ’Fezkurkuni ezkurkum,veşkurû lî velâ tekfurûn(i)’ O halde (siz yalnız Bana itaat ve ibadet ederek), Beni zikredin ki; Ben de sizi (rahmetim ve mağfiretimle) zikredeyim. (Nimetim ve faziletimle şereflendireyim.) Bana (sürekli ve samimiyetle) şükredin, sakın nankörlük etmeyin. (yani,severseniz severim unutursanız unuturum)(SEVEN SEVİLİR ANAN ANILIR ZİKREDEN ZİKREDİLİR) 5-HELAL HARAM BELLİDİR "Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da tebrie etmiş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah’ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir." [Buharî, İman 39, Büyû 2; Müslim, Müsakat 107, (1599); Ebu Davud, Büyû 3, (3329, 3330); Tirmizî, Büyû 1, (1205); Nesâî, Büyû 2, (7, 241).] 6-YALAN Yalan İslam dinin yasakladığı büyük günahlardan birisidir. Yalanın şakası da ciddisi de yasak ve haramdır. Nitekim sevgili Peygamberimiz bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Şaka da olsa cidden de olsa söylenen yalan yalandır” Sevgili peygamberimiz bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Şaka bile olsa yalan terk edilmedikçe olgun mümin olunmaz” “Kul şaka ile de olsa yalanı, doğru bile de olsa mücadele ve münakaşayı terk etmedikçe, tam inanmış bir mümin olamaz.” “İnsanları güldürmek için yalan söyleyen kimselerin vay haline” Yine bir başka hadiste efendimiz şöyle buyururlar: “insanları güldürmek için yalan söyleyen kişiye yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun” Bu hadislerden hareketle şaka ile de olsa yalan söylemek caiz değildir. Yalan ancak şu üç yerde söylenebilir. 1-Karı kocanın arasını düzeltmek 2-Arası bozulan iki kişinin arasını düzeltmek için 3- Savaşta düşmanı mağlup edebilmek için. DR.Zeki Uyanık (alıntı) YANİ;ARKEOLOJİK ANLTIDADA, TARİH ANLATIMINDADA, SİYASETTEDE ,ŞİİRDEDE OLSA, ROMANDADA OLSA; YALAN HARAMDIR. ……………………………………………….. ŞAİRLER HAKKINDA GENEL BİLGİ …………………………………………………….. Şuara suresi 226. ayetteki, onlar yapamayacakları şeyleri söylerler, ne demektir? Soran : Mümin7 Tarih: 26.08.2015 - 00:41 | Güncelleme: 11.07.2018 - 14:41 Soru Detayı - Şuara suresi 226. ayette şairler için "onlar yapamayacakları şeyleri söylerler." diyor. Bu ne demektir? - Yani bir şairin "sokaktayım kimsesiz bir sokak ortasında" mısrasını yazması için gerçekten de sokakta mı olması gerekir? - Bu durum mecazları için geçerli midir? - Mesela şair dizesinde "sessizliği parçalıyorum" diyor. Sessizlik gerçekte parçalanamaz bir şey. Şair yalan mı söylemiş oluyor? - Şair hayal etmeyecek mi? - Müslüman bir şar şiir yazarken nelere dikkat etmeli? Cevap Değerli kardeşimiz, Ayetlerin mealleri: "Şairlere gelince, bunların peşine de sapkınlarla çapkınlar düşer. Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmez misin? Ancak iman edip iyi işler yapanlar, Allah’ı çokça ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, neye nasıl dönüşeceklerini yakında görecekler." (Şuara, 26/224-227) Önceki âyetlerde (221-223) şeytanların Hz. Peygamber (asm)’e yaklaşamayacakları belirtilmekte ve kimlere yaklaşabilecekleri açıklanmaktadır. Şeytanlar ancak çok yalan söyleyen, iftira atan, sahtekâr, günah işlemekten çekinmeyen kimselere, yani kendilerine uygun karaktere sahip olanlara yanaşırlar. İnkarcılar Kur’an’ın gayb âleminden verdiği haberleri şeytanların ilhamı, nazmını da şiir olarak telakki ediyor, dolayısıyla Hz. Peygamber (asm)’e "kâhin ve şair" diyorlardı. İşte bu ayetler onların bu tür temelsiz iddialarını reddetmekte; inkarcı şairlere gerçekleri arayanlar değil, ancak heva ve hevesleri peşinde giden, zevk ve eğlence düşkünlerinin uyacağı bildirmektedir. "Her vadide dolaşmak" her konuya girmek, her konuda söz söylemek demektir. Gerçekten de -devamındaki ayette belirtildiği üzere inançlı ve ahlâkî değerlere bağlı olanlar farklı olmakla beraber- öyle şairler de vardır ki bunlar her vadide dolaşır, iyi kötü, eğri doğru her konuya girerek toplumu etkilemeye çalışırlar. Sözleri ile yaptıkları birbirini tutmaz, yapmadıklarını söyler, söylemediklerini yaparlar. Bu sebeple onların peşinden dürüst insanlar değil, ancak sapkınlar gider. (Elmalılı, Hak Dini, ilgili ayetin tefsiri) Bu nitelikte olan şiir ve şairle Kur’an ve Peygamber (asm)’i karşılaştırmak bile abestir. Kur’an, insanların sosyal ve kültürel hayatlarında önemli bir yer işgal eden şiiri ve şairleri mutlak olarak yermemiş, bilâkis şiirin iyisine ve güzeline insanları özendirmiştir. Kur’an’m üstün ifade gücünü gören Araplar onu şiire benzetmişler, Hz. Peygamber (asm)’e de şair demişlerdir. (bk. Enbiya, 21/5; Saffat, 37/36; Tur 52/30) Bu durum karşısında Kur’an kendisinin asla şair ve kahin sözü olmadığını, ancak Allah tarafından indirilmiş ilâhî bir kelâm olduğunu vurgulamış (bk. Hakka, 69/41-42) ve putperestlik döneminin İslâm ilkeleriyle ters düşen şiirini yermiştir. Nitekim 227. ayette özellikleri anlatılan gerçek müminler, müşrik dönem şairlerini yeren yukarıdaki hükmün dışında tutulmuşlardır. Bunlar söyledikleri şiirde gerçekleri dile getirirler; söyledikleriyle yaptıkları birbirine uygundur. Allah’ın birliği esasına dayanan tevhid dininin ilkelerini savunur, Allah’ı zikreder, O’nu yüceltirler. Yaptıkları iyi işlerle hem kendilerinin hem de toplumun yücelmesini ve yükselmesini gözetirler. Zulmün ve haksızlığın karşısında şiirleriyle mücadele verir, hakkı savunurlar. Sahih hadis kaynaklarında yer alan birçok hadiste de iyi maksatla kullanılan şiir, yukarıda kötülenen şiirden istisna edilmiş, hatta özendirilmiştir. (bk. Buhari, Edeb, 90; İbn Mâce, Edeb, 42) Meselâ Câhiliye döneminin önde gelen şairleri arasında yer alan ve Medine döneminin sonların doğru müslüman olan Lebîd b. Râbia’nın "Bilinmelidir ki Allah’tan başka her şey bâtıldır." anlamındaki mısrası (Dîvân, s. 132), Hz. Peygamber (asm)’in "şairlerce söylenmiş en doğru söz" şeklindeki takdirine mazhar olmuştur. (Buhârî, Menakıbü’l-ensar, 26) Keza ashâb-ı kiram arasında Resûl-i Ekrem (asm)’in takdirlerini kazanmış başka birçok şair bulunmaktaydı. Bunların başında gelen Hassan b. Sabit’e, "Müşrikleri (şiirlerinle) hicvet, bil ki Cebrail de seninle beraberdir." buyurmuştur. (Buhari, Bed’ü’l-halk, 6, Megazî, 30; Müslim, Fezâilu’s-sahâbe, 153) Surenin bu son dört ayeti, şiirden çok şairler için bir çerçeve çizmekte, şairlerin her an düşme ihtimali olan tuzaklara ve tehlikelere dikkat çekmektedir. Ayetlerde yer alan bazı anahtar kelimeler üzerinde durarak, çizilen çerçevenin etrafında dolaşmaya çalışalım. Ayetteki "gâvûn" kelimesinde bulunan "hevasına boyun eğen" manası, müfessirlerin bu kelimeyi "azgın" şeklinde yorumlamasına kapı aralamıştır. Zira hevasına boyun eğen bir kişinin, şeytanın tuzağına düşmesi ve onun oyuncağı olması çok kolaydır. Şeytanın yönlendirdiği insan, sapmış ve azmış bir insandır. Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde "azgınlık, sapıtma ve şeytanın şaşırtması" manasında, bu kelimenin iştikaklarının/türevlerinin kullanıldığını görmekteyiz. Şairlerle ilgili ayette, bu kelimenin tercih edilmesi, cahiliye dönemi şiiriyle doğrudan ilgilidir. Cahiliye dönemi şiirinde, üç temel unsurun ağırlıklı olarak varlığı dikkat çeker: Birincisi, o dönem şiirinde şehevî duyguları kamçılayacak konulara sık sık yer verilmesi. İkincisi, cahiliye dönemi şairlerinin, şiiri menfaat için övme ve yerme aracı olarak kullanmaları. Üçüncüsü, o dönem şiirinde asabiyetçi, kavmiyetçi unsurların ağırlıklı yer tutması. Bu çerçevede cereyan eden cahiliye dönemi şiirini ve şairini, Kur’an-ı Kerim zemmediyor, kötülüyor ve sakındırıyor. (İbn Kesir, ilgili ayetlerin tefsiri) Cahiliye döneminde şairler, gerçekleri görmezden gelip aklın hayalin almayacağı, mantıkla bağdaştırılamayacak sözler peşinde koşuyorlar, en önemlisi menfaat gereği bugün "ak" dediklerine ertesi gün "kara" diyebiliyorlardı. Bir şair, aldığı bir kese altından dolayı, iyi birisini yerin dibine batırabiliyor, yine menfaat elde ettiği zaman, kötü birisini göklere çıkarabiliyordu. Kur’an, hakikatle bağdaşmayan bu tavrı zemmediyor. 225. ayette geçen "yehîmûn" kelimesi, "şaşkın şaşkın dolaşmak" manasındadır. Kelimenin kökü "h(e)y(e)m(e)" dir. Bu kelime Arap dilinde, "nereye gittiğini bilmeden dolaşmak, şaşkınlık" manasındadır. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, bu ayeti şu şekilde yorumluyor: "Şairler; eğri-doğru, iyi-kötü her konuya dalar, her vadide otlar, ifadede ne kadar şaşkınlık ve şiddetli arzuya dalarsa o kadar etkili olacağından, her telden çalmak için, iyi-kötü her vadide sarhoş bir şekilde dolaşırlar." (Elmalılı, Hak Dini, ilgili ayetin tefsiri) Elmalılı’nın, "otlarlar ve her telden çalarlar" tabiri oldukça dikkat çekicidir. "Otlamak" kelimesinin Türkçemizde, "menfaat peşinde koşan ve başkalarının sırtından geçinen" gibi manaları çağrıştırdığını, çağrıştırmanın da ötesinde bu manaları ihtiva ettiğini söyleyebiliriz. Zira bir hayvan, bir yerde otlarken, insiyak dediğimiz güdüleriyle, menfaatinin peşinde koşar. Bu durumdaki şairi ve şiiri Kur’an-ı Kerim zemmediyor. Mehmet Vehbi, "Hülâsatü’l-Beyan"da bu konuyla ilgili şunları söyler: "Şairler, kemal-i hayretle, işlerine yarayan her vadiye giderler ve ağzına gelen her şeyi söylerler. Meselâ, bir kimseyi methettikten sonra zem, zemmettikten sonra methetmekten, tahkirden sonra tazim ve tazimden sonra tahkir etmekten çekinmezler ve efallerinde vaki olan tenakuzdan asla utanmazlar ve sözleriyle de asla hak aramazlar, işlerine nasıl gelirse öyle söylerler." (Mehmet Vehbi, Hülâsatü’i beyan, ilgili ayetlerin tefsiri) 226. ayet, "Onlar, yapamayacakları şeyleri söylerler." diyor. Bu ayette de yine şaire ve şiire dair, karşımıza bir çerçeve çıkıyor. İnsanın yapamayacağı şeyleri söylemesini, ilâhî kelâm tasvip etmiyor. Çünkü onlar, bazen cömertliğe teşvik ediyor, bazen cömertlikten yüz çevirtiyor; bazen cimriliğe teşvik ediyor, bazen ise, ondan nefret ettiriyor; bazen insanları, atalarından çıkmış ufacık bir kusur ile tenkit ediyor, ama kendileri daha büyüğünü yapıyorlar. Bu da onların azıp sapmalarına delalet ediyor. Son ayette ise, "İman edip güzel ve makbul işler yapanlar, Allah’ı çok zikredip ananlar ve zulme maruz kaldıktan sonra haklarını savunanlar müstesna." deniliyor. Bu ayette birkaç husus üzerinde durulmaktadır. Şairlerin bu kadar zemmedilmesinden sonra, şaire ve şiire dair meselenin istisnası ortaya konuluyor. Bu istisnaların birincisi, "iman edip güzel işler yapmak"; ikincisi, "Allah’ı sık sık anmak"; bir de "zulme maruz kalınca kendini savunmak." Kur’an-ı Kerim’in ortaya koyduğu bu istisnalar, "Şiir bundan ibarettir." manasına gelmez şüphesiz. Bu istisnaları, "Şiir budur." şeklinde anlamak yerine, "Şiirde bunlar göz önünde bulundurulmalıdır." şeklinde anlamak daha doğru olur kanaatindeyiz. Öyleyse şairler, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaya vesile olacak iyi ve güzel işler yapmalı, Allah’ı zikretmelidir. Bu, aynı zamanda şiirin de Allah’ı zikretmesi manasına gelir. Aslında şiirin Allah’ı zikretmesi, şiirin tabiatına en uygun durumdur. Çünkü şiir kadar zikre ve duaya yakın bir söz yoktur. Şiire; fazlalıklardan arınmış, en saf ve en yalın söz nazarıyla bakarsak, böyle bir söz en çok duaya yakışır ve yaklaşır. Şairlerle ilgili bir başka istisna ise, "zulme uğrayınca kendini savunmak." hakkıdır. İslâm; fazilet duygularından ve gerçeklerden uzak, şeytanî duyguları kamçılayan şiirlere kapılarını kapatmıştır. Bununla beraber Allah Resulü, şair Nabiğa’ya iltifatta bulunmuştur. Nabiğa; Efendimiz (asm)’in huzurunda, "Şerefimiz göğe çıktı, biz daha üstünü istiyoruz." deyince, Efendimiz Nabiğa’ya latife yollu sorar: "Göğün ötesinde nereyi istiyorsun?" Nabiğa, "Cenneti istiyorum." der ve başka güzel bir şiirini daha okur. Efendimiz de bunun üzerine, "Allah senin ağzını bozmasın!" der. Nabiğa, Efendimiz’in duasına iki şekilde mazhar olmuştur. Hem güzel şiirler söylemiş hem de yüz yirmi yaşına kadar yaşamasına rağmen ağzından bir tek dişi eksilmemiş; bir rivayete göre de dişi eksilse bile hemen yenisi çıkmış. ( Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1/661; İbni Hacer, el-İsâbe, no. 8639; Askalânî, el-Metâlibü’l-Âliye, no. 4060) Efendimiz (asm)’in ve Kur’an-ı Kerim’in bu mevzudaki tavrı, hakikatperest olmadan yanadır. Hayal, dinen haram olmadığı gibi zararlı da değildir. Tasvip edilmeyen ve muzır olan hayalperest olmaktır. Hayali olmayan insanın şair olması ve şiiri yakalaması muhal gibidir. Hayal, yerine göre ibadet hükmüne geçebilir. Hayal kurmak ve gaye-i hayal peşinde koşmak ayrıdır; hayalperest olmak yine ayrıdır. Birincisi, zararsız hatta gereklidir; fakat ikincisi muzırdır. Hayallerin en önemli özelliği, gerçekleşebilir olmalarıdır. Hayal kurmak; insanın ufkunu açar, ümidini kamçılar; ancak hayalperest olmak, hayalle hakikati karıştırmak demektir. Hayalperest bir kimse, hakikatten uzaklaşır ve böyle bir kimse, kelimenin tam manasıyla şaşkın şaşkın dolaşır. Kur’an, bu tavrı tasvip etmiyor. Sadece şiirde değil, bütün edebî eserlerde hardal tanesi kadar da olsa hakikat bulunmalıdır. Her edebî eser; hakikatten söz etmese bile, hakikat üzerine inşa edilmelidir. Hayal, eseri süsler; yeter ki o eserde zerre miktar hakikat olsun. Bu açıdan temsil, mecaz, kinaye, istiare gibi sanatları kullanarak, bazı hakikatleri ifade etmenin elbette bir sakıncası olmaz. Hatta bazen gerekli olabilimektedir. Nitekim, temsilî ve hayalî hikâyeciklerle, çok büyük hakikatlerin anlatıldığı bir gerçektir. Yeter ki her hayalin, hakikate dönük bir yüzü olsun. Bediüzzaman, "Muhakemat" isimli eserinin "unsur-u belâgat" bölümünde; "Her hayalde, bir hakikat danesi bulunmalıdır." der. Bu bakış, aynı zamanda İslâm’ın da edebiyata bakışıdır. Müslüman bir edip (şair ya da nesir) hayalperest davranamaz. Hayalperestliğin ifrat noktalarından biri kabul edebileceğimiz "fantezi" peşinde koşamaz. Şiir, bir bakıma "sözü güzel ve farklı söyleme sanatı" nın adıdır. Allah, Kur’an-ı Kerim’de doğrudan: "Şairler, kelimelere farklı manalar yüklemesinler, mübalağa yapmasınlar, kelime oyununa başvurmasınlar, alışılmış dilin dışında, anlaşılmayan bir dille konuşmasınlar." buyurmuyor. Demek ki bu hususlar, şair ve şiir için doğrudan yasaklanmamıştır. Şair, kelimelere farklı manalar yükleyebilir, kelime oyunlarına yer yer başvurabilir, mübalağa da yapabilir. Ne var ki, yalan söyleme hakkına sahip değildir. Yalan söylemek, aslında bir hak da değildir. Şair, yapmadığı şeyi söylememelidir. Sonuç olarak, ayetin şairleri ikaz etmesi, İslâm’da şiirin yasak olduğu manasına gelmez. Söz konusu ayetlerden, bu şekilde mana çıkaran İslâm âlimi olmamıştır. Ayetlerin nazil oluşundan bugüne kadar birçok büyük zat ve Allah dostu, bizzat şiire ilgi duymuş ve bizzat şiir yazmıştır. Öyleyse söz konusu ayetlerde üzerinde durulan ve dikkat çekilen konu bizzat şiir değil, şiirin muhtevasıdır. (Sorularla İslamiyetten alıntı) ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, YAZDIKLARIMIZIN,KONUŞTUKLARIMIZIN SORGU SUALİNİ VERENLERDEN OLURUZ İNŞALLAH;CUMAMIZ GÜZELLİKLERE VESİLE OLUR İNŞAALLAH |
lakin şimdiki sorun, neye dua edeceğim. çelişki bu; tanrıya mı allaha mı yoksa başka bir ada veya tanım veya mecaza mı??
dinsiz iken dine geçmek çok kolaydır, asırlık gelenekler öğretiler, lakin dindar iken dinsiz olmak çok zor..
inanma ihtiyacı var derler insanın içinde. evet. bir şeye inanmak istiyorum lakin bunun yahudilik, hristiyanlık veya islamiyet olmadığına eminim.
zordur, düşünüp taşınıp insan olmak...
saygılarımla..