Güneş'i Kendime Hasret Bıraktım (Mahkûm)Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Taksirli bir suç yüzünden hayatının baharında dört duvarla tanışmış, sevdiğine kavuşamamış, vefa görmemiş birinin hikayesi.
www.youtube.com/watch?v=QoyBx_mtHOc
Nemli bir yaz günüydü
Ellisinde bir adam çıktı mahpus damından Elinde bavul, sırtında yıpranmış paltosu Kanadı kırık bir kuş gibi sekti eşikten Yavaşça birkaç adım attı ve yere baktı Sanki kaybettiği bir şeyi arar gibiydi Sonra başını göğe kaldırdı ve haykırdı Hiç söylenmeyen yarım kalmış o eski türküsünü Gökyüzü görünmez buralar bana dar Güneşi kendime hasret bıraktım yâr Dört duvar arasında kaldım yar Güneşi kendime hasret bıraktım Aldım yıpranmış, eski bavulunu elinden Ben nereye gidelim demeye kalmadan Eski bir adres uzattı bana Önce oraya gidelim, dedi sessizce Yıkık dökük bir kahvehaneydi adreste yazan Koso’nun kahvesiydi Yüzü aydınlanmıştı, yüzü gülmüştü Kan gelmişti, lale bürümüş kır gibiydi ama Tanıdık kimse kalmamıştı eskilerden İki demli çay söyledim sandalyesini çekerken Canı çekilmiş gibi bıraktı bedenini Bembeyaz kesilmiş yüzünde bir mânâ ararken Eski bir resim çıkardı cebinden Gösterdi titreyen elleriyle bana Bu benim, dedi içini derin derin çekerken Alıcı kuşlar gibi bakıyordu gözleri Sanki dağı taşı deliyor da öteleri görüyordu Sanki çağlayan nehirdi de bentler yıkıyordu Bir resme baktım, bir ona baktım ya şaşırdım Gözlerime baktı yavaşça sanki içimi okuyordu Öksürüğüne karışan derin bir nefes aldı Dinle yeğen dedi mendilini yüzünde gezdirirken İstersen bir şahin ol, istersen bir kartal Farkın yoktur içeride kafeste bir bülbülden Görebildiğin kadar özgürsün yeğen Görebildiğin kadar özgürsün Görebildiğin dört duvardır başka ne ki Görebildiğin bir mutfak, halılık, hücre başka ne ki Orada derdinden bülbül kesilirsin işte Yanık bir ses seni değil beni yakar Çağlayan bir nehir olsan da içerde bir gölsün Hayallerin körleştirdiği bir düğümsün Mahkûmluk dediğin nedir söylesene yeğen Düştüğünde görürsün yeğen, düştüğünde görürsün Her sabah demli bir çayın buğusunu Nem kokan duvarın da kokusunu Otuz üçlük tesbihinin de vuruşunu Dostların da zaten vefasız oluşunu yeğen Bin bir soru ile yüreğin burkularak iç çekmek mi Otuz üçlük bir tespihe gençliğini gömmek mi Diline dolanmış bir türküyü tekrar tekrar söylemek mi Baharımı kara, kışa buladım da elime geçen ne Allah’adır sitemim ama yok isyanım Bir bela bir kör pusu ben darda kaldım Sevda bağındaki gülleri kırdım attım Güneşi kendime hasret bıraktım Kırışmış yüzüne gün değse de Aklı mahpus gecelerdeydi Solmuş ikinci bir resmi cebinden çıkarırken Aklı sevdiğinin elini ilk kez tuttuğu yerde miydi Gözünde damla, gönlünde kalmış arzusu Sevdasız ömür susuz gül, dedi derinden Yavaşça yerinden kalktı ve göğe baktı Sanki gönlündeki bir şey onu yakar gibiydi Sonra sazını aldı eline ve gönlünce Söyledi o yarım kalmış eski türküsünü Gökyüzü görünmez buralar bana dar Güneşi kendime hasret bıraktım yâr Dört duvar arasında kaldım yar Güneşi kendime hasret bıraktım Ali Rıza Duman & Âdem Erdoğan |
Gökyüzü görünmez buralar bana dar
Güneşi kendime hasret bıraktım yâr
Dört duvar arasında kaldım yar
Güneşi kendime hasret bıraktım
Güneşi Kendime Hasret Bıraktım Şiirini beğeniyle okudum. Nice güzel şiirlere diyor, Şair Arkadaşımı içtenlikle KUTLUYORUM...