AĞLAMA SEN, ANNE...Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Irksız bir sözcük recmetti ve yuhalandı duvarlar ve tabular yıkıldı enkaz altında kalan soysuzluğun faturasıydı ve masumiyetin yongası iken sevdalı ve nazenin semazenler, gök minnet etmedi yere ve iklimler kundaklandı ve kurcalandı iç dünyalar hayalet avcıları da değildi resmini çizen bilinmezin bilakis hayal ürünüydü resimler ve tanıklığında meleklerin dünya yeni baştan yaratıldı ilkelerin ve tanrının ışığında elbette maneviyatın verdiği doyumla kötüler ve kötülüğün kaleleri baştan yıkıldı İlahi Aşkın ışığı ise sonsuza dek yanacak ve sönmeyecek tek gerçekti… Bir es verdim en baştan ve seslere vakıf olabilecek kulakları idim Sağır Sultanın ve gizimin resmini çektim ve imledim bir bir içimi derken kehanetler soldu ve gerçekler tek tek teşrif etti gerekçeleri ile. Solan çiçekler sönen ışıklar ve sonlanan insanlık dingin ruhların egemenliğine tav oldu ve yola düştü duygular ölümden kaçışan değildi ölümün ta kendisiydi gerçek ve dünyanın mülkiyeti yorgun ırkların kibirli yaftaları ile bir bir serildi bir mizansen eşliğinde izlekler iz sürdü insanlığın hükmü değildi insanlığın hazımsızlığı ve masumiyet can çekişirken değişti dengeler… Sezilerimde bir aldırmazlık var Sanırım kehanetin iz düşümü yılmazlığım Belki de bir doktrin kadar gerçekçi ve sertim Lakin yumuşak olduğum söylenir Masumiyetin ç/ağrısında kanatlanan ruhuma İmtiyaz tanıyan meleklerden sorun beni Çocuk ruhumla Eşkâlimde yatan iyilik ve cennet Cinnet bildiklerimle çoktan geçtim ben köprüyü Az evvel uçuşan kanatlarında gördüm de iyi niyeti Teşrif eden hüzün ve hazan… Sahi hangi mevsimdim ben anne? Sözcüklerim masum tıpkı doğduğumda asılı kaldığım O boşlukta saçtığım ışık gibi Mevsimin de feri sönmemişti hem Tıpkı anamın ak sütü gibi helal sevdiklerim Mazur görün beni ne olur varsa bir eksiğim, Ne de olsa çocuğum ben. Aşkın şifresini sordular, anne Ve sen, dedim. Sıcak nefesinde büyümeyi diledim Olmadı lakin Bir can borcum varmış Duyduğum oydu yol arkadaşımdan. Kutsalım da Rabbimdi madem Ve rahminde evrenin Anne göğsüne serildiğim her evrem. Latife yapsaydı keşke kader Lakin başım gözüm üstüne, annem. Ağlama sen de: Hem buluştuk da babamla ve önceki kardeşlerim Hani şehit düşen vatan toprağında: Babam gibi yalnız değilim Ana yüreği gibi madem toprağın da nemi ile İçim doydu bir kere Yüzümde beyaz bir huzme Masum olduğumu fısıldadı sesler Görünmeye binaen Bir de gördüklerim, anne… Misal: Tüm çocuklar acıdan ırak Annelerinin dokunduğu bedenleri Kanlı canlı ve kıpır kıpır Benden başka herkes belki de Belki de herkes gibi olmayı dilediğim Lakin kısaymış vadem: Çabucak da terk ettim cihanı Terleyen alnında emeğin Tek cürümdü oysa işlediğim: Sevmek gibi, annem. Bir düş isem gerçek olan ne, anne? Gerçeklerin kıstası ne, peki? Hani üzerine titrer ya büyükleri… Çocuk olmanın da meali Elbet top peşinde koşturan Terli terli soğuk su içen Belki de işittiği azar ve sükûn dileyen sesi ninesinin. Öğretileri evrenin Kaçıp gitmelerin ta kendisi Oysaki sana doymadım ben. Annem, babam tüm kıstasım Elbet sevdiklerim ve çocuk kalbim Okula bile gitmedim Sökmedim sökün etti lakin acılar Minvalinde ömrün Ebediyete kadar meleğinim annem Tıpkı dualarınla koruduğun Rabbime emanetim ben de sen gibi annem Yeter ki üzülme kalan ömründe Geçer mi günüm seni anmadan Ağlarım da senin yerine Selamı var babamım ve tüm şehitlerimin Türk milletine Ben de şehit düşen en küçük yüreğim Lakin yere göğe de sığamadım gitti annem Sığmadığı gibi yere göğe vatan sevgisinin… |