…AŞKIN ŞAFAĞINDA GÜL DAĞITAN POSTNİŞİN…
…M…
Belh’te düştü bir ana rahmine ışığın gölgesi nefhası Asya bozkırlarını tuttu gözündeki ışıltı kıskandırdı göklerin mavisini o ki çamura saplanmışlara bir umuttu güneşe barikatlar kurdular kuşlukta can gözümü açtın sen yine Mevlana gölgeledin ruhumu Şems’in gönül sıcağında vakti kuşandım hoşgörünün ikliminde muhabbetin telvesi kaldı dudağımda güvercinlerin taşıdığı meşale, göklerin mavisine yazıldı canla yürekler kıvamını buldu yeniden aşkın hamları pişiren ocağında …E… can geldi ölü topraklarına bilmeceler çözüldü aşkın o bitimsiz şafağında canlar canlara rabıta kılındı seherde alınlardaki secde izleri sayıldı mühür niyetine söz heybesinde ne varsa savurdu Galip Dede gönül muhafızlarının gül kalesi ele düşünce fırtınalarda eteğine tutunduk güneş yüzlü Postnişin’in yaprak yaprak açıldı o ketum bilmece seninle boy verdi goncalar hazan bahçelerinde çelikten bir tele dizildi huzurun kehribar taneleri yolcusunu kaybetmiş yollar gibi mahzundu dünya kubbelerin altında büyülendi her bir saf duaların gölgesinde insafa geldi insaf… …V… fecrin üşüyen ve titreyen solgun ışığında dağıtılsın yarenlere sevgiden düşen paylar umutsuzluk bulutları kovulsun göklerimizden sevgi dilinde konuşalım, sözü aşka banarak pervane olmuşum ışığına Mevlana, sofranda yer ayır bana da… sen ki bir dolunaysın karanlık gecelerde kevser suyundan arıydı sözlerin çağlayıp durdun Konya bozkırlarında …L… döndükçe semaların rüzgarında bulduk huzuru serinledi ruhumuz coşkun ırmaklarında söndü yanardağlarımız süzülen gözyaşlarıyla kuşların kanatlarında büyüttük sevdamızı güller kül olmadan yetiştin imdadımıza karanlığın ortasında biterken mumun alevi ışık oldun, mum oldun upuzun, bitevî yolumuza her gül kendi ateşinde yanar sonunda inci mercan sözlerin yankılanır kalp semalarında …A… gülşenime ateş düşer senden uzakta od’uma odun taşır heyhatlar, vaveylalar… korkular dağılır elbet emniyetin kundağında hoşgörünün yolcuları düşmüş seherde yollara huzura susamışlar gece gündüz seni arar âh Mevlana!... çileler yumak yumak, çilehane tarumar… tebessümler kim bilir hangi dağın ardında dünya senin ekseninde dönse ne alâ… yâr Mevlana, can Mevlana!... …N… soldu bahçelerimizdeki iri güller nurşenimiz susuz kaldı senden sonra Mevlana mecburuz akrebin kıskacında yaşamaya ne devirler, ne diyarlar eskitti bu kutlu dava zamanın buğulu gözlerinden döküldü yaşlar kandillerin yağını emdi ışığa düşman yarasalar pervanelerin mezarı olsa da mumun alevi ateşe de düşse yürek, bil ki bitmez bu sevda emin ol bitmez, bitmez bu kutlu dava …A… sevdaları büyüten kurşundan cefalardır hoşgörünle, vefanla, muhabbetinle büyüdün sen Mevlana!.. bir tohumdan bin başak verdin mümbit topraklarda çınarın gövdesiydin sen, biz zayıf bir yapraktık dalında alevden düşlerimiz vardı uykusuz gecelerde uğursuz sabahlar bozdu rüyalarımızı can yanığı seherde zaman zehrini akıttı sevgi pınarlarına kilitleri elimizde kaldı kırk odalı kırık kapıların aşkın şafağında gül dağıtan Postnişin!… konsan yine gönül pervazlarına ipek kanatlarınla eteğine yapışmışız bırakma bizi Mevlana!... M.NİHAT MALKOÇ |