Uzak kentten bir şiir
Uzak kentlerden, yüküm olan cümlelerim ile geliyorum sana
belki bu gece misafirin olabilirim... elim boş belki ama içim fazlasıyla dolu sana bişeyler diyebilmek için karıştırdığım sözlüğüm var sağ yanımda sol yanımda ise ’duman’ harlaşıp alev aldı elimin altında metin belgesi,kulağımda senden miras bir kaç ezgi gecenin en derininde aytekin ataş,ayaklarımın altı;tarihin en ortası yürüdüm ulu camiden aşağı seni görürüm diye belki seni görmek için bir çocuğun gülüşüne bakmak gerekiyormuş unutmuşum oysaki bir çocuk gibi masum ve doğal gülüşün,sokakta dizinin üstüne çöküp saçlarına dokunmaya kıyamayacağın bir kız çocuğu gibi berrak. yürüdüm sokaklarda yine, derdime ortak sayacağım insanlar arayıp durdum tarihin dar sokaklarında mütevazi bir bir kütüphaneye girip elime kitabı alıp aradım seni Şükrü Erbaş şiirini okudum tebessüm ile meğer seni benim kaadar dert eden başka biri daha var imiş derdi de şöyle imiş; . .. "Çocukların uçurtmalarına benziyorsun Biliyor musun… Rüzgârı hiç dinmeyen bir mavilikte Güneşli sular gibi gülümsüyor yüzün. Ve ben çok aşağılarda Katı ülkesinde toprağın Tutulmuş heyecanına Titreyerek izliyorum süzülüşünü…" . .. hiçbir şey demeden çıktım yürüdüm.Her şey yarım kaldı yarım kalmışlığın tadı kaldı okuduktan sonra unutmak istediğim yazılar oldu hiçbir kelam bütünsellik katamadı içimdeki okyanusa çocuksu gülüşün kayboldu bir anda korunmak isteyen mülteci gibi gelip oturdun yanı başıma simsiyah giyinmiş kıyafetin,donuk bakışların... oturduğun yerden hızla kaçıyordun geçmişinden zaman emiyor gibi ruhunu,kafanı kaldırıp gözlerime bakıyordun ellerim ellerine uzandı ellerinde sana sakladığım kağıt vardı yüzüme bir kez bakıp dönüp okumaya başladın " Bırakalım her şey sonraya kalsın sonraya en sonraya... çıkıp gidelim bu romandan arkamızda kalsın herkesi kendine hayran bırakan kötü karakterler anılardan güzelliklerden dahi vazgeçelim her şey eskide kalsın bir tek Edip Cansever olsun çantamızda Bize her şeyi sonraya bırakmayı öğreten... kalın ve karmaşık hikayeler olmasın önümüzde ince bir edip kitabı ile çıkalım yola" Yürüdük seninle hiç bilmediğimiz yollarda yüzünde çizgisini bozmayan bir gülüş adımların hızlı hızlı... gülhane de aldık soluğu içinde bişeyleri biriktirmekten hoşlanır gibi ağzını bıçak açmıyordu ama yüzünde o sahici gülüş hep duruyordu ağaçları ilk defa görür gibi doya doya baktın bir çiçek sevdin ama koparmadın anlatır mısın dedin nazımı pirayeyi borcun varmış gibi piraye için üzüldün ardından onlarda sonraya kaldı parkın yollarından yürümeye devam ettik seninle durup kaldın boş bir duvar karşısında ellerinde kalem, çıkmadan evvel dönüp baktığımda görmüştüm yazını "Her şey sonraya kaldı..." sana verdiğim kağıdı yumruğun ile sıkıyordun adımların hızlı hızlı... |