Kadim bir semt.
kadim bir semti istanbul’un burası.
yağınca yağmur döner nehire. serpme taşlı çamur deryası sokakları. kenarındaysa kırık dökük her tarafı, senden benden daha yaşlı, aşınmış her yeri zavallı, ihtiyar arnavut kaldırımları. uzun boylu şişman apartmanın gölgesi. düşmüş bodur, sıska gecekondunun üzerine. bir bostan var arada bir de ince bir dere. sesiyle sabah ezanının yağar insanlar burada, bardaktan boşanırcasına evlerden sokağa, hızlı adımlarla yürürler ellerinde sigara. bir çocuğun derdi yetişmek okuluna. okuyacak o çocuk büyüyecek, büyük adam olacak. doktor olacak, mühendis olacak, avukat olacak. her şey olacak o çocuk her şey. bakacak ihtiyar annesine babasına. yaşlanınca. gene gidiyor işte ahmet amca. hizmetli adliyede. hiç görmediği insanları, görerek geçen ömrüne, bir gün daha eklemeye. arkasından gidense müzzeyyen teyze. inşattan düştü kocası geçen sene. öldü yaşayamadan üç gün bile. o bakıyor artık üç çocuklu evine. ne yapsın ki gariban müzeyyen teyze, çocukların en büyüğü daha on yaşında. anne diyorlar eve gelince anne, gene karnım acıktı anne. daha otuzunda ama erkenden yaşlandı. garibim müzeyyen teyze. buluş birahanesi burası dörtyol ağzında. teslim ederken gündüz ruhunu geceye, müdavimler düşüyorlar mekana kelle kelle. marangoz mustafa şimşek gibi parlattı. kaşla göz arasında iki duble votkayı. bilmezsiniz siz amansız mı amansız karısı. akşamları kokluyor mustafa’nın ağzını. içemiyor zavvalı mustafa’da herkes gibi rakı. kavga çıktı ayyaş sami tilki cavit arasında. tilki kırdı şişeyi gene sami’nin kafasında. okudu otobüs bekleyen o çocuk çok büyük adam oldu. kurtardı annesini babasını. o nun gibi nice çocuk, burada doğdu, yaşadı, burada büyüdü. burada öldü burada gömüldü. istanbul istanbul gibiyken. çok eski bir tarihte bir zamanların. kadim bir semti istanbul’un burası. . . . ismail oral . . . |