küçük kıyametler sokağıevler temel taşlarını alıp gitmiş ateşin başına bağdaşız dilimde tütsülü bir sızdırmazlık gecenin rengi onun saçlarında yıldızlar ve kıvılcımlar yüzlerimize konuşanlar hem pamuk hem prenses olunamaz üzülme şu taş şu suya yas tutmuş kaç yosun yılı göz rengine içselleştiren duvar her çisentili saniyeyi kahveleri içip kadehleri kırdık topalsız ve duyargasız karıncalar tüm kalabalıklara zor biri ateşi yaksa balık olsak burjuvasına sığınan taşralılık kaç mağarayı dekore edip aşırmıştık yeniden yeniye başımızı boynum barut bulaşığı kulunç kızların hiç kalesi olur mu şarap içmeden sarhoş adam bir kılıçtan boy yuttum doydum bütün gece beyza bu kurgusallık beni öldürecek hadi dokunsunlar artık şu uzaklara yarın yiyen gümüş dişlerin harflerin arasında işi ne özgürüm biliyorum o yüzden günahım var günahlarım var melekleri imrendiren ışıklar karaladıklarımdan pek taş var göğüs kından sıyrılanın kesebildiği var ağaçlar yangınlar var toprağımın uzağına piştiği uzadıya çölsüzlük geçilen hörgücünden beslenen ağaçları dinledik kumdan sarı buz evleri yapraklarını serpti bir taş yüzlerimize dağın başı olduk birer ve birer |