ah şu senin şirinliklerin*
ah şu senin gök gürültüsü kıvâmındaki kahkahaların!
ah şu senin ikindi gölgelerinde nâzım’dan okuduğun şiirler! ah şu senin yanılgılarını kuyumcu titizliğiyle savunmaların! susmaların ağaç ağaç! sonra dal dal, yaprak yaprak dağılmaların! kusmuk ve kan kokusuna kadar savrulmaların! yakınmaların yakınmaların yakınmaların! kuşlardan aşk yapmaların meselâ, ah aşk’tan kavga’ya çıkmaların! zulme uğrayan birini gördüğünde, oturup oracıkta ağlamaların! ’bana dört mevsim yetmez, dörtyüz mevsim az gelir, bana tam dörtbin mevsim gerekir’ demelerin!) çekip çekip gitmelerin, ikide bir, sebepsiz yere! tam kurtuldum dediğin anda, bir uçurumla yüzleşmelerin! bir devletli gördüğünde, bin acı’ya sokulmaların! sıkılmaların, kasılmaların: ‘kara-kamu’ya karşı! hüzünce’ye tercüme etmelerin, yüzündeki kasırgaları! bükülmelerin, çözülmelerin, dökülmelerin söz içre! hayat’ı târif ederken, kendini paralarcasına, çağından utanmaların senin ah! (*): Eksik Kırlangıç kitabımdan, 2014 |
Şiirin toprağına gönül harcı katınca insan diyor ki;iyi ki şiir var sanat var.
Yoksa ne yapardık bu betonarme çağda.