Şizofrengi Platonik AŞklarŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Bu şiiri çok sevgili Yavuz Odabaşı^nın değerli yorum bilgilendirmesiyle paylasmak boynumun borcu oldu. COK teşekkürler sevgili Yavuz 💜💙⚪🙏✨✨✨✨🎠🎠🎠🎠
"1960’lerde akıl hastaneleri, kışlalar, manastırlar ve cezaevleri gibi toplu yaşanılan mekânlar üzerinde araştırmalar yapan en önemli sosyologlardan biri Erwin Goffman’dır. Onun “Asylums: Essays on the Social Situation of Mental Patients and Other Inmates” (1961) (bu kitap “Tımarhaneler” adıyla Türkçeye çevrilip, Heretik Yayınları tarafından 2015 yılında yayınlandı), adlı eserinde Gülgün Hanımın da “Camlı iki göz odalarda şeffaflığa sığınmak haramdır yasaktır yasaklanmıştır gözlerine Ve üstlerine kilitlenir kapılar” dizelerinde ifade ettiği, bir ayrıntı olarak görülebilecek fakat bana çok önemli gibi görünen bir husus vardır: Goffman’ın, içinde yaşayanların tüm hayatlarına şekil vermesi açısından “topyekun kurumlar” (total institutions) adını verdiği bu kurumlardaki odalar ve odalardaki standart eşyalar (bir yatak, bir dolap, belki de bir masa) -bireyin odasını, kendine ait eşyalarla, özelleştirmesine izin vererek onda kendisine ait bir odada yaşıyorum algısı yaratmadığından - “nesne ilişkileri” kuramı bağlamında bireyin yaşadığı mekan ile anlam ilişkileri kurmasına izin vermez, birey oralarda kendini hep bir “yabancı” olarak hissedebilir. Bu tip kurumlarda kalanlara ne kadar iyi olanaklar sağlanırsa sağlansın, bu “anlam ilişkisi” kuramama sonucu oluşan “yabancılaşma” sonucu oralar birey tarafından hep terk edilerek “eve” geri dönülmesi gereken mekânlar olarak algılayabilirler. Tahmin ediyorum ki bu yüzden olacak, bu mekânlarda kalan hastaların, durumları ne kadar ağır olursa olsun, psikiyatrlara ilk ve devamlı sorduğu soru “ne zaman iyileşeceğim değil?” “ne zaman taburcu olacağımdır...
Şizofrengi Platonik Aşklar
Yeşile sarılmış duru bir gün ışığı aldatır herkesi ve ölür İlkbaharda Serseri rüzgar süpürür anısında firuze bir taşın pususunu Kelimeler akar... Ölümünün Ömrünün sessiz çığlığında İmgeler uçuşur kelebek kanatlarında. Eflatuni bir yağmur dolar gözkapaklarına Güvercin ömrün/ün izdüşümü ve kül rengi Uçuşurken beyaz boşlukta. Ve o çizgili pijamalılar dedikleriniz Günışığından fazlasına hasret, dokurlar yağmurlu günlerin hüznünü, bakışlarında. En çok kışı severler ve kar soğuğunu ki sıcak kalır nedense gönül denen o uçarı kuş,yine beyazda Yarım ağız söylenen merhabalarda Kazırlar göğüslerinin tam ortasına hançeri bir yakışla, yakarışla hayatın belirsiz yüzünü ve acıtırlar kan revan kalmış ömrünü ömrümüzü Yudumlanır sevda kendinde saklanmış bir çığda Çığlık çığlığa.. Sessizliğin notaları taşırır denizi okyanusa ya da bir bardakta bir yudum su olursun oruçlarını bozduran ve hayata elvedası mecburi o ölüm oyununda eksilir zamana vedan. Ekmek yeter, su yeter insan olmaya. Kızgındır ceylan gözlüler ve ürkek aynı zamanda. Un ufak olmuş düşleri isyan eder, konulur kese/k/ağıtlara Pir’idirler düşlerinin Piromani ise yanık yan/gın bir fırtına soğukta. Tekildir kalabalıklar ve en uzağında olsalar da zamanın, Yalındır yalnızlıkları Kimseye boyun eğmez kalabalıkları. Camlı iki göz odalarda şeffaflığa sığınmak haramdır yasaktır yasaklanmıştır gözlerine Ve üstlerine kilitlenir kapılar Gülerken güzel gözler soluklanır yalnızlıklarında. Gördüklerini solurlar Ürperir tek tabancaları Nedense hep kendilerini vururlar 30 haziran 2010.............Sinop |
Bu kadar....Sadece ' Ah !' 😢
Kaleminiz hep yazsın . Kutlarım.