sana/sadece sana..perde aralıklarında öğrendiğim düş düğümlerini şiirlerinin eşiğinde çözüyorum ve çözülüyorum kehanetlerinde zamanın/ sim ve simya.. hep sınırlarının ötesine geçmek isteyecek bir insan cesareti ile bileğime takıyorsun mavi kurdeladan kelepçe ki hiç gitmediğimiz ülkelere.. istiflenmiş bir yığın güneş yüzü görmemiş harfler yazılmayan sırtlara öylece kaldı.. bomboş.. hep niyetine malum kişinin yokluğunda yakılan mumlar lodosun kurbanı olurken sessiz/ derin ve kimsesiz.. uçup gidiyor kafesteki kuş uzaklara. şiirlerinden öğrendiğim yerler çekiliyor saçlarından ve diplerinde kardelenler toprak ile sevişiyor soğuk ve ıslak terini bırakıyor buz gibi bedenlere.. hani korkmasam uyanacak bebekleri gözlerimin hayata ve sana/ sadece sana ruhum ve tenim.. arafın bu kadar mıydı? sen ki cennetim ve cehennemim payıma biçilmiş olan.. hep sana çıkıyor tali yollar ve cevaplandırılmak için sorulmayan bütün sorular/ sorgular/ ilk karşılaşmalar.. kaburga kemiklerimizde t-uzaklar kurduğumuz ilk anı/ güvenip konduğumuz dalına/ buralar/ karalar.. yerim ve yönüm sana dönük dibinden en tepesine akşamdan sabaha tek sen kalıyorsun içimde, saçaklardan kurtulan bir zerre gibi ıslak ve sırılsıklam.. (...) |