Saati Gelince
Daralan kentlerin taş eskiziyle
Tanımadık kaygan of yüzlerde İfadesi eksik yüzüstü bırakılan Karakalem çalışmasıyım belki Ertelendikçe geceyi depreşiyor Su kıyısına çanla düşürdüğüm Kelebek kanadı tiril tiril elimde Yanpiri kayan mavi yengeç Sabrıyla biriken sarsak acılarım Tanışıklıyla gururlandığım Mezar taşlarına da sığmayan Karlı yüzlerin aksanı düşte Bakışlı geçmişe uzak hayatı Koparabilirdim kabuğundan Buhur niyetine yakmasaydım Ellerimle sokağınızda gövdemi Gelip geçsek saati gelince Şurada yanan adaların ucunda Fokların sığ feryatlarıdır ki Mırıltısı olur mor dağlarımızın Deniz çobanlarının ağıtında Tutuşan şebboydur kül çığlık Rüzgâra yazılı şarkıyla Sulara demirli ol aşkın Rötarlı yolcusu Sardalye balıkları Bırakır sarı kumullara Salkımlı yıldız göçünü Gök kubbesiz geceleri Akasya sürgünü kasabayı Bırakır kaçarız her sabah Dört dağ arası, rüzgargülü Gülmez olunca yüzümüze Yaralandığımız yar dallar Sarmaz olunca gövdemizi. |