İSTANBUL KASİDESİ
. . -- -- / . . -- -- / . . -- -- / . . --
İSTANBUL KASİDESİ Yok menendin bir eşin cilveli efsunkâr şâr Âşık olmak bile yetmez ölünür uğruna yâr Sen ki sevdâlara nâr sen ki görünmez Leylâ Sen ölümsüzlüğe mey meşk ile herdem efkâr Uyanır Ehl-i semâlar şu Süleymâniye’de Dokunur rûhuma bir el çözülürken esrâr Bakarım Çamlıca’dan târihi seyrân ederek Görünür başka bir âlem geceler sanki nehâr Üsküdâr’dan süzülürken kederin arka yüzü Dağılır kız kulesinden yayılır ah-ü fizâr. Mâvi akşamları sarmış Karaköy rıhtımına İhtişâmında füsûn var yine üstünde vakar Ayasofyâ...iniyor her gece kandillere nûr Göklerin hüznü sararken bana vîrân gülzâr Şâh olup damga vurur çağlara Sultan Mehmet Muştu vermiş o nebî lütfuna olmuş mazhâr Ne zaman yükselecek kubbelerinden esmâ Fâtih’in şânı bu mâbet yine suskun yine zâr Akarım nağmelerinden şu gümüşten boğazın Sonra aşk şarkılarından geçerim beste nigâr Martılar mâviye vurgun coşuyor çıldırıyor Sanki Beylerbeyi’nin derdine olmuş dûçâr Evliyâlar yatağından dökülürken dualar Uzanır arşa gönüller verilir aşka ayâr Mânevî tad bırakır ruhlara Eyyüpsultan İsteyen herkese yâr istemeyenler ağyâr Göklerin cümbüşü var arza iner yıldızlar Haliç’in koynu dolar kum gibi eşsiz şehvâr Bitmemiş aşklara ağlar Kadıköy iskelesi Her vapur kalkışı mahsun acı bir "düt" sesi kâr Târihin şâhidi var hangi vedâlar ferhân Ayrılık çeşmesinin gözleri herdem bîdâr Yakamozlar üşüşürken sarıyer sâhiline Hasretinden kanıyor bak deli gönlüm fîgâr Kara sevdâlara şâhit nice Yıldız Saray’ı Mihrişah Sultana eş güllere olmuş dîldâr Şu ezânlar dağıtır mâvi devin mâtemini Büyüler Topkapı hep burçlara yağmış envâr Yine hasretle dalar gözleri Haydarpaşa’nın Elvedâlar mı yakar yoksa kavuşmakta mı nâr Tepelerden esiyor ruhlara Tevfik Fikret Âşiyan yolları gülşen boğazın işvesi var Her sabah senle doğar senle büyür saf aşklar Bu ne ferhunde şehir hû ile herdem çağlar Kimi revnâk-ı bahârsın kimi âftâb-ı şitâ Sanki bir gevheri yektâ gibi mağrur şu hisâr Sen ne âşufte nihânsın tutuşur senle kalan Kurtulur sanma sakın çehrene meftûn nâçâr Derde dermân diye sevdim hani Lokman umarın Neyleyim ben seni cânân gehi gülsün gehi har Gam-ı hicrânla yanarken akıyor rûhuma eşk Kimi dîdârına müştâk kimi olmuş bîzâr Ben ki aşkınla harâbım hani mecnûn hani dost Sana şîkest bu gönül kimlere ettin işmâr Güldehânım gülüversen sana kurbân olurum Bâğ-ı cennet gibisin göğsüne sinmiş ezkâr Misk-i amber kokuyorsun şu gönül mest-i harâb Çeşmelerden mey akar âb-ı hayâtmış bu diyâr Mihr-ü mâhım, şirinim ,servi revânım, hûbum Gül-i rânâya döner bir nazarından ruhsâr Taşkın’ım çağlıyorum vasfına âciz kalemim Sana emsâl bulamam, ben neferim sen serdâr Ey! hayâllerdeki sultan başımın tâcı şehir Ne kızıl gül olabildim ne de gülşende hezâr Sana binlerce selam nazlı gelin İstanbul Vuruyor köslere mehter çalıyor şevk ile târ NECİBE TAŞKIN ÇETİNKAYA feilâtün / feilâtün / feilâtün |