TİRAT (Gökyüzünden Yeryüzüne)Biz Erzurumun, Atlıkonak köyünden üç arkadaşız, üç kardeşiz. Ben, Salih oğlu Mehmet onbaşı, Sağ yanımdaki Hatice Ninenin torunu Cemil; Kara kaşlı, kara gözlü, kara yiğidim Cemil. Köy kızlarının bir tanecik Cemosu Ve sol yanımdaki de Hızırgillerin koç Yusuf, Boynunda pehlivan muskası Koynunda sakladığı uğur, Lohusa yatağına emanet ettiği hatununun al yazması. Pala bıyıklı yiğit, koca pehlivan Civan mı civan... Erzurum nere, Çanakkale nere? ... Buldukça bir yaylıya oturduk, Bulmadığımızda, yürüdük ha bire, Arada kara trene de bindik, Katıldık orduya, Devlet-i Osmâninin âsakirinden olduk, Kaynaştık üç günde, ne civanmert arkadaşlar bulduk. Birer süngü verdiler elimize, Çavuşlarımız vardı nice gazâlar görmüş. Süngüyle savaşmayı öğrettiler bize. O süngüler, öylesine mutlu etti ki bizi, Ana yadigârı çaputlarımızla Ve de sevgimizle parlattık süngülerimizi. Çeyrek tayınla da olsa, Kutsal bellemiştik ezelden, Sevdik askerliğimizi... Sonra, sıramız geldi çabucak, Düşman çıkmış karaya geliyor dediler. Helalleştik, çektik besmelemizi, vardık cepheye Vardık ki ne varış, Yer ateş, gök duman Aman Allahım, aman... Düşman geliyor üstümüze top tüfek, mermi, Köpek sürüsü gibi kâfir, Bire on, belki otuz, belki elli. Siperde dursak geçecek üzerimizden Girecek vatanımın içlerine, besbelli. Süngü taak! dedi Osman Çavuşum, İşte o an, peygamberimi yanıbaşımda bulmuşum, Kim tutar ki bizi artık, Fırladık siperden, yallah! İnledi sema; Allah, Allah! Bereket koftu kâfirin yüreği, deşmesi kolaydı, Görmeyen bilemez, bu ne muhteşem olaydı. Ben tam sekizini hakladım evelAllah, Dört de mermi almışım bu arada, Hamd olsun, nasip etti Yüce Rabbim, bana şehadeti, Şükürle ve huzurla zikrettim Kelime-i şahadeti. Ben, Salih oğlu Memet onbaşı, Sağ yanımda yakışıklı Cemo, solumda Koç Yusuf, Şehit çıktık bu savaştan, Şehit düşülmez, çıkılır şehitliğe, Zira şehitlik yüce bir mertebedir. Biz bu savaştaki İki yüz elli bin şehidimizden birileriyiz, Aslında birbirimize benzer hikâyemiz. Yusufun, üç aylıkken yetim kaldı oğlu, Beşik, meşik bilemedi hiç, Yaylada, Karabaşa emanet, Ağaç gölgelerinde uyurdu. Okutamadı anacığı onu, Marabalık yaparak, ancak karnını doyurdu. Cemonun yavuklusunu ise, Cemodan sonra bir hâl aldı, Hep öyle dertli, hep mahzun kaldı. Beni de.....boş ver, Hep birbirimize benzer demiştik, hikâyelerimiz, Çoktan helal ettik canımızı anamızın ak sütü gibi, Şikayetçi filan değiliz Fakat, buraya Hikâyemizi anlatmaya gelmedik biz. Yıllar yılı, bulutların üstünden Atalardan miras diye, aziz bildiğimiz Vatanımızı izleriz. Ve parlak nutuklar atamasak da Onu herkesten fazla severiz Zira, biz buradayız ama Vatanın toprağı, taşı olmuş, Kanımız, etimiz, kemiğimiz. Önceleri, hep gururla izlerdik memleketimizi Fakat son 50-60 yıl Hem şaşırttı, hem de çok üzdü bizi. Şimdi dinleyin söyleyeceklerimizi; Bir darbe merakı almış paşalarımızı, Başbakanı asmışlar, ama Yağ, bal ile besliyoruz İmralıda can düşmanımızı, Şaşırdık... Bize askerliği, vatan borcu diye belletmişlerdi; Ordu evlerinde, subay hanımlarına hızmet ederek Vatan borcu ödenir mi Ve buna askerlik denir mi? Buna da şaşırdık... Başına çuval geçirdiler askerimizin, Biz burada çok utandık, ufaldık, büzüldük, Fakat birileri, patron bellemiş birilerini, Dokunmamış olmalı onurlarına,ses etmediler, Buna da, çok üzüldük... Zaten, bu 50 - 60 yıldır gelip gidenler Biri hariç Sadece nutuk atarken aslan kesildiler. Aslında, Bir tilki kadar bile kurnaz değildiler, Tarla faresi gibi yem gözlediler. Biz, en çok o tahta sıralı Meclisimizi sevmiştik, Sarıklısı, sakallısı vardı Gazinin etrafında, Ceketleri bile yamalıydı ama içindekiler, Oraya, el etek öperek gelmemiştiler, Hepsi, bu milletin gerçek vekilleriydiler. Sonraları, ceylan derisi koltuklarda oturanlar, Rehavet içinde bazen uyuklayanlar Ve hadi dendiğinde uyanıp parmak kaldıranlar Bir kanun çıkarmışlar; Duyunca, hem şaşırdık, hem üzüldük Sanki yeniden öldük; Yabancılara toprak satacakmışız... Hey gidi Osmanlı, hey gidi Mustafa Kemal Duyun, Ne günlere kalmışız... Ağalar, efendiler, Yapmayınız, etmeyiniz, Üç kuruşa satın diye mi O topraklar için canımızı verdik biz? Belki satacağınız toprakta yatmakta Sizin de atanız, dedeniz... Ben, Salih oğlu Mehmet onbaşı, Bir yanımda Hatice ninenin torunu Cemil, Bir yanımda Koç Yusuf, Canımızı, kanımızı Bu mübarek vatana bin kez helal etmişiz, Ama, bir tek toprak tanesi kadar hakkımız varsa Bilin ki, size helâl etmeyiz... Ünal Beşkese (2012) NOT: Bu şiir, ’Yabancılara Toprak Satışı Yasası’ üzerine yazıldığında, ’Barış Süreci’ denen oyun, henüz sahneye konmamıştı. Yani, satışlar, perakende idi... Son günlerde, 250.000 dolara bu topraklarda bir ev akana vatandaşlık hakkı verİlmesi gündeme gelince, yaram depreşti. Bu topraklara sokmamak için yüz bimlerce şehit verdiğimiz kişilere,biraz dolar ver, beğendiğin yer senin olsun der gib... Yazıklar olsun... Ü.B |