Aç Gözlü İnsanın Göz Çukuru Kemiği
Aç gözlü insanın gözünü, bir avuç topraktan başka,
hiç bir şey doyurmaz. (Sözün hikayesi; Satranç ustası bir gezginin yolu İran’a düşer. Orada halktan öğrenir ki zamanın İran Şahı satranç oynamayı çok severmiş. Seyyahta madem öyle, bende gideyim. Sarayın kapısından içeri girebilirsem. Şahla oynarız demiş. Adam içeri girmiş. Şah huzura çağırıp demiş ki, madem ki sen satrancı çok iyi biliyorsun. O halde sen, bu oyunda beni yenersen şayet, bende seni, sarayımda uzun süre misafir ederim. Demiş. Ve de oynamışlar. Oyun sonunda da Şah, mat olmuş. Şah adamın yüzüne bakıp demiş ki, şimdi benden dile, ne istersen vereyim. Senin gibi güzel satranç oynayanı bu güne kadar, hiç görmedim. Sen, sana vereceğim hediyeyi çoktan hak ettin demiş. Şah vezirini çağırıp üstada bir kese altın getirip ver. Der bunun üzerine seyyah der ki, Şahım bağışla beni deyip cebinden küçük bir kemik çıkarıp der ki, ben bir kese altın istemiyorum. Ben sadece bu kemiğin ağırlığınca altın istiyorum. Der ve kemiği vezire verir. Şah’ta bu arada vezirine der ki, sen hem kemiğin ağırlığınca hem de ayrıca bir kese de altın ver der. Veziri hazineye gönderir. Vezir, hazinede terazinin bir kefesine kemiği koyar. Diğer kefesine de altınları koyar. Ama bir türlü koyduğu altınlar, kemiğin ağırlığına eşit olmaz. Hazinede ne kadar altın varsa hepsini koyup tartar. Ama kemik, koyduğu altınların hepsinden ağır gelir. Şaşkınlığını gizleyemeyen vezir, bunda bir iş var. Deyip doğru Şahın huzuruna gider. Ve kulağına der ki, Şahım, bu kemik hazinedeki tüm altınların hepsinden ağır geliyor. Ne yapmamı emredersiniz der. Şah, adamın çok zeki biri olduğunu anlar. Ama küçük düşmemek için de git bir şeyler yap ve sözümüzü yerine getir der. Bu arada da konuşulanları seyyah duyar. Ve Şaha der ki Şahım o, kemik sıradan bir kemik değil der. O kemik, aç gözlü bir adamın göz çukurunun kemiği der. O kemik, dünyanın bütün altınından çok daha ağır geleceği gibi, hazinenizde bulunan diğer ekonomik değeri olan şeylerin hepsini satıp altına çevirip tartsanız bile, o kemik hepsinden yine ağır gelir. Çünkü o kemik, aç gözlü bir adamın göz çukurunun kemiği der. O kemiği tartarken karşı kefeye bir avuç toprak koyarsanız. Ancak o zaman o kemiğin ağırlığını terazide tartıp eşitleye bilirsiniz. Der. Aksi mümkün değil, der. Gerçekten ben hep düşünürdüm. Mezarın üstü kapanmadan halkımız neden kefenin üzerine bir avuç toprak atıp, serpiştirirlerken de Allah aç gözünü doyursun derler. Demek ki, bunun sırrı da oymuş. Ben bu sözü de bunun için yazdım. 12.12.2016 Cahit KARAÇ |
Doğru bir tesbit...
Şiir yaşamdır…
............................................... Saygı ve selamlar..