SUSARAK ANLATIYORUM SENİ
SUSARAK ANLATIYORUM SENİ
Yıllar oldu görüşmeyeli nasılsın, iyi misin? bıraktığın en son durakta nöbetteyim giderken bindiğin tren, belki bir gün seni bana getirir diye Diyarbakır garındayım. banklar üzerinde, gelmen umuduyla üç beş nöbetindeyim. dalarım hülyalara seni görme umuduyla ıraktan ırağa görürüm cemâlini el edersin, gel dersin… bir elmanın ikiye ayrılması gibi birden yarım kalır hülyalarım hülyalarım yarım, ben yarım. ve uyanırım gecenin kandilinde gördüğüm rüya aklımda mıh gibi durur yüzüm kan, ter içinde, gözlerim yaş içinde, üstüm başım toz içinde, aklım, fikrim olmazların oluru içinde, kalbim aşkının kor alevi içinde. ve birden yanıma bir adam geliyor saçlarına kar yağmış orta boylu ve birazda kilolu yüzünde hayatın izi halden anladığı belli görmüş aklımla kalbimin savaşını seni bana sormaya gelmiş ağzımı açamıyorum aklımda sen, fikrimde sen, kalbimde sen, damarlarımda sen, canım sen ah bir de sen yanımda olabil/sen kelimeler boğazıma düğümleniyor deli oluyor sözcükler, harfler çıldırıyor, yarım kalıyor heceler, cümleler yaralı ve ben susuyorum gözlerim konuşuyor susarak anlatıyorum seni istasyon bekçisine ben susuyorum gözlerim konuşuyor gözyaşlarım kalbimin inci tanesi çıldırıyor gözyaşlarım kalbimin inci tanesine ağlıyor gözlerim ağlıyor ben susuyorum susarak anlatıyorum seni gecenin zifiri karanlığına seni benden alan; yıla, aya, güne, saate ve saniyeye susarak anlatıyorum seni hal bilmeze, ite, çakala, banklarda yatan sokak çocuklarına aşka dalkavukluk yapanlara susarak anlatıyorum seni anlatıyorum ama nafile hiçbir sözcük çilemi hafifletmiyor dindirmiyor apansız başlayan sancılarımı kalbimde zelzeleler, beynimin kıyısına vuruyor acılarım ya ben kendimi anlatamıyorum ya da kimse beni anlamak istemiyor dinmiyor sızılarım ve ben susarak, seni anlatmaya devam ediyorum siyah kaleme, beyaz kağıda anlattıkça anlatasım geliyor kalem yetmiyor, kağıt bitiyor ve ben susarak, seni anlatmaya devam ediyorum. |