MEVLÂNA’YI DUYSAYDIK
“Şeb-i aruz aşkına”
Dik durma pahasına, alınsa da canımız Aksa da katre- katre, ter yerine kanımız Âlemin merkezinde, dönerken sultanımız Sebebine kul olan, fikrimizden caysaydık “Ne olursan gel” diyen, Mevlâna’yı duysaydık. Kollarımız çot oldu, sunamazken hediye Yetmedi yük eyledik, sermayeyi kediye Bencillik pençesinde, çarparken ben, ben diye İsyan eden kalpleri, kafesine koysaydık “Ne olursan gel” diyen, Mevlâna’yı duysaydık. Atomcul duygularla, içimizde yol bulan Enel Hakk’ı çağırırken, ruhumuzda kaybolan Âdem ile Havva’nın, yurduna sebep olan İblisten veraseten, tek gözleri oysaydık “Ne olursan gel” diyen, Mevlâna’yı duysaydık. Tövbe kapılarının, yeniden açıldığı Şeb-i Aruz tahtından, nurların saçıldığı Sevgi muhabbet varken, kavgadan kaçıldığı Dostluğu, kardeşliği, tüm evrene yaysaydık “Ne olursan gel” diyen, Mevlâna’yı duysaydık. Bereket kesemizden, ne var ne yok bitiren Madde mana bazında, bizden çok şey götüren Olup bittikten sonra, nedameti getiren “Keşke! keşke!” demeden, emirlere uysaydık “Ne olursan gel” diyen, Mevlâna’yı duysaydık. Necati’yi kahreden, duygularla yaşarım Elimden geldiğince, hak yolunda koşarım Elindeki serveti, kaybedene şaşarım Büyük küçük demeden, bir, bir, diye saysaydık “Ne olursan gel” diyen, Mevlâna’yı duysaydık. Necati OCAKCI ANTALYA |