o zamanbeyaz üzeri siyah çizgi kadar vaad edilene yaşamına açlık rengini inkar edesin dokunmadan nemli harflerin duvarına küfrün duaya harmanlandığı harlı fırınlar güneşin surları çöktüğünde yeryüzü şafaklara nasırlı kabusların çatladığı enlemden düşecek toprağa tohum göğüsler hangi toprak gecenin demir rahminden saklı ötekilikte doğuracak anneler kıraç bir gülümsemenin beşiğine sudan köklerimizi geçiyorken atlas kıyılardan yedi rengin takaları şeffaf rakımlı zirvelerin deltasında ormanlar çocuklar esmer yürekli sevdalar bükülmez bilekli gül yürekli inadına bir potaya eriyen dans doğrulacak kent güneş kuşları farketmeden saçları rüzgarlara katışan kanayan dizleri üzerine töresine ihanet yaftalı uzak kokulu kadınların ölümü taşlamayıp sarıldığımız da bir uzakların türküsünü seslendirecekler ve biz işte o zaman lahitlerin kırmızı yosununa kırılıyorken tunç kalkanlarımız . |