aşkın ölüm rengine
ölüm açlığında bir kuş
yuvarlanıyor ağırlığında gözlerin nun ve lâsına gönüllerin huşu ve lahzasına ve sevdanın kelebeğine usta bir kanat çırparak düşüyle bir ferman yazılır bir sanatla huzurunda gebeyim bir harf_i bukalemuna insan ruhlu ölümlerden insan ruhlu yağışlarla kendinden geçer bir çizgide denize gömülür bir aşkın çocuğu gösterişi hayasız üflenerek bir gazoza tüketir gözlerini ey şanı yüce yüreklim topraklarda bir bitle pireyi bir ot yaparak lambanı bırak ortamıza üşüyorum sana fır eyleye bir hapsi salıncakla gidip geliyorum ne şarabıdır ne cıgarası üstümde oynayan renkli ölümler dağılmışım sarhoşum baharda beklerken solmuşunda güverte bulan bir gemiyim nû lebbiylen nun ceddiyle leyle nefis chattır nefse işaret şahadet af gönül baykuşuma gagadır beşirlenen gamzelerde kaybolmuşum sesim mavimtrak renginde hafif bir yel eserse ’şeytanım çatlıyacak’ cevazlı bir ok çalışkanlığıyla sura verem bir kanayan yarayla terli bir saatin temezilli dilinde bir oyuk ile oyy öldüm ölümünde kendimin haritasıyım düştüm dillere köstebek yavrularıyla sevişiyorum farelerle peynir atıştırıyorum bir gülden uçurumuyla bir günden gafletin dumuruyla selamı üstünde bir tamiratın rüyasında huzurun ürünleriyle kümesteyim yumurtam yok özüm üzümle şarap yapıyor kadife göfteleriyle bir has/ettir diliyor bir türkü ve şaraba yazık etmeden muzaffer bir çığlıkla bebekte ve de kelebekte aşk için nârında ölümle başbaşa saf/iyetli dilsiz bir kobrayla cihetli bir hengameyle lekeli sür/eliminde bir yakarış kilimi elinde bir gözlükle sana açılmak feda etmektir ölümü çıkarken aradan bir yokoluş çiçeği serpilip kalıyor cennetin haneleri binnur bir kıyafetle sılaya hasret bir akl ile harmalıyarak toprağı eşsiz bir günceyle seni sana anlatmak ne zor be gülüm muaz bir duayla sana açılmak bir sır ile sana saldırmak belki de aldatılmış rüzgarlarda güneşinde sen ve günaşırı kullandığım hap/sin nuh’a ve lut’a hayr ile bir peyniri yakarak sana ibadetle bir mevsimde ölümle sevişerek... son perde imgeleri çürüterek bir bağbozumundaki aynada önümde çuvaldız geçirilmiş bir huri bir garip diş misali gönenç bir çadır kuraan haritası ve dağında kar gibi tanrı acısız bir liyakatla harflere değen zelzeleye çalım atan vaveyla kırbacıyla ve sümüğünde bir tin ile tekerleği yırtık bir gönlü düşleyerek bir maçta kendini affetmek sürekli bir yolcuyu birbirine düşüren bir gelini seyr sulukla izlemek gibi ve ağlayarak nedensiz hoş kaptanlı bir gemide suya hasret dolaşmak ve her sulandığında camerasında kısmak ateşinde yoğrulmuş hamur gibi ve ölmeden önce ölmek aşk ile... |