YÜZÜ ÇİZİLMİŞ DAĞLARGüneş; Çizik yüzüne baktı Kaz dağlarının Solgun yüzüne Dokundu eliyle Bir öksüz çocuk uykusunda Kâbuslar görüyordu Kaz dağları Defneyaprağı kan damlıyordu Tahtalı kuşu unutmuştu zeytin tanesini Güneş; Derin bir ah çekti En tepeleri saman rengi boyun bükmüş andızlara Bakamadı Gözlerine çamur dolmuştu Kaz dağlarının Bedeninde yaraları göz göz olmuştu Derin vadilerini yitirmişti karacalar Derin bir sızının içinde Halay çekiyordu acılar Güneş; Her sabah gözlerinin çapağını Elleriyle siliyordu artık Eskinin bin pınarlı İda’sı Siya siya akıyordu simsiyah Nur gibi suları eskiden İda’nın Siyanür ağlıyordu Güneş, Işığımsın diyemiyordu Helen’e Paris firar ettiğinden beri Zeytin karası gözleri çoktan kör olmuştu Ardıç kokusunu, sırtlanlara kaptırmıştı Çam filizi kokmuyordu yaralara sürülen merhem Merhametini tüketmişti rüzgârlar Meltem terk etmişti zeytin yaprağını Güneş; Işık ışık ağlıyordu Nur yüzlü çocukları İda’nın Susuyordu Sabahla akşam yer değiştirmişti. Gecenin içinde bir makine gürültüsü Ağaçlar ölüyordu yerde yatarak Kötürümdü ayakları zamanın Şaşkınlığı çekelezin… Ayıların insan tedirginliği… Suların durgunluğu hapis… Kartalların çalınmış gökyüzü… … Güneş, Çizilmiş yüzüne baktı Kaz dağlarının Sofrasında Ölü toprak Ölü su Başlarında altın taçları Gerdanları parıltılı Güneşi utandıran insanlar Harıl harıl harıldıyorlardı … Geri gelir mi İda’dan gidenler? Yarın Güneş geri gelir mi? Zeytin altın ağlar mı yarın? Şarkı söyler mi dalları ağaçların? Siya siya nurlanır mı insanlar? Yoksa… Siya(nur) mu ağlar insanlar. şuayipodabaşı… 23.11.2013/Kepez/Çanakkale |
Gönlüne ve kalemine sağık...
................................................Saygılar ve selamlar..