MuhayyâlBu alem-i devrâni de kılındı her zât’a bi - ahvâl , Hayat bir o kadar hakikat ki , kimisince muhayyâl . Kıldı derd-u çeşm-i nazârımdan bir buse , Kıldım o akvâma karşı bin türlü hisse . Fırkalar , pervâlar , dolana kalmış sirette , Nazar-ı müstehâk olacak , kim bilir yarın ahirette . Ne den ilâ tutulan kibir ki , siret-i fenâhi , Gelmeyecek mi ya Râb ! Bunca derde bi - devâhi . Kılındı iki menzil ebvâsından kutluca bir bâb , Kaçtı her tanındık bilinen zât-ı ahbâb . Sirayetler , çeşm-i nazarından artık hil’âk eyledi , Bilinmez suretlere , nice siretler firâk eyledi . İnsan , akl-ı küfür ilâ dâim sebâ edecek mi , Aşk , bu muhitte kaçan bir mâtem olmaktan feragât eyleyecek mi ? Ey çeşm-i sevr ilâ kutlu cihanı lebriz eden , Sen nûr-i makbere , bedenini temyiz eden . Ki , vuska oldu her cerihamdan bir ukte , Kıldı kelimelerimin arasına hüzünlü bir nükte . Kaldım , o iki çift nazârın altında , ben ki bir enkâz , Yâr elinden özlediğimiz , muhibbi dilinden nâz . Etme beni bu bâbın arasında kapalı kutu gibi şirâz , Senin eteğini öpmek kadar bir kutsiyyet , o nasıl bir hâz ? Ey bâb-ı sükûnetin o meç’ul pervâsı , Dinmeyecek mi bu derdim’in zerre hevâsı . Ben o şehâmetten ırâk kalmış , nâciz bir kul , Ahlakiyyette medeniyyet , artık mâkul ! Zirâ , medeniyyeti canavar olarak gören o sefih topluluk , Berisinde , aşk-ı medeniyyet ilâ isteyen o refih ululuk ! Şân-ı âli’nde muzaffer kılınmış o gürûh , Allah süfûh edip de yaraddı , zirâ azizdir bu rûh ! Ki , duyguları hebâ eden o zelil cinâyet , Allahın katledin dediği hangi âyet ? Bir münâdi seslendi , kürs’ü başından heyhât , Ve toplanıldı mebûsa , edildi küll-ü hüm rikkât . Denildi , bu nasıl bir elzem vakaya temâhül eden şerâit , O dur kıssahât ilâ bahseden mu’ciz-i ferâit . Âh eyledim ki , onca ye’sime kahr-ı mâtem indi , İlâhi , bunca mâtem ne zaman dinmek bilecekti ? Kaldım , iki kubbe arasında ki , önümde koskoca mâvera , Rasulündür , âleme kılınmış nefh-u pû - ziyâ . Alemlere rahmet müteeccil oldu , lâkin bugün gövdeyi kan götürüyor , Kaç şühedâ âh etti de , arşı bu den ilâ titretiyor . Ve kamer menzil oldu o mü’tedin ervâhtan , Kıldı her zevk-i pehâmi den , ırâk kaldı hazret şâhtan ! Ey kütûb-i mükettipler , bu nasıl bir sadâ ? Bugün ayın menzili , kan tutuyor hâla ? Artık vehm-i hissiyâtımdan bir nûrani , şeb - eyledi , Baktım gül’i zâr’ına , nice nazâr hûbbiyâd belledi . Kılma artık aşk’ın sefâsından , bu cefâya alıştım ilâhi , Anladım ki , yoktur bu cefây-ı derd’e inecek zerre devâhi . Çâre , bu mâkus ırziyyeti bil-û dilâl etmekmiş , Gâye , İslâm-ı Aşk bilip , hakikatte dinletmekmiş . Bugün , nazâr-ı müteâhiden mevkibetler muzayyâl olmuş , Bugün , yevm-i İslâm’ın pek çok kolu fesih olmuş . Anladım ki , bu leylây-ı leb eden o müelleb virâni , Lebriz etsem de indirsem şu 7 kandilli süreyyân’ın o muhitte kalmış dilini . Nazım , nasıl bir naz ki ilâhiden nâmeler , Ben bir müvessil’im , bâb-ın önünde sücûda kapılmış envâreler . Hâsılı , selâlar yükseldi her köşe başında hâneler , Duya kaldı insanlar , boşa verdi cahiller ! Ey cühelâ-i gürûh , artık uyan şu sefih uykudan , Bu nasıl bir gecen’in doğmayan sabâh-ı , gaflet mi kılındı aşktan ? Ben divân-î mezâlimden sana nasihat kıldım tabibem , Aşk dergâhında dudakların , daha parlakmış yâkut ahenginde inciden . O sûret-i hâk inmiş , sanırsın ki çehresi kameri , Öyle bir nûra gark olmuş , herhâl nûrunu indirmiş ilâhi . Benim şu naciz gönlümde , bilsen ne âlemler vardır , Mütedeyyin olan anlar , âlem nisbet-i adedince kâr dır . Lâkin bilsen , aşık gönlünde kanayan hançer vurulmuş vicdandır , Anlatılmaya beyân-ı mümkün olmayan , işte bu refih imândır ! Kulak kıl , sem-i semâhiden bana iyâl , Bu aşık hâlim , nasıl da mazlum bir hâl . Ey rûh-i vücûdumdan inen o refik mukayyid , Lâkin her yaradılan’ın sonu elbet ibret-i meyyid ! Hâsılı , selâm olsun bunca kelâmın ardından , Sabrını selâmet kılsın , selâmımla yaradan ! Selâmet o es - selâmın adıyla sabr-ı vuku kılan vuslattır , Ya Râb ! Bu ne den ilâ yükselen o garib vicdândır . Ki garibin nesminden , selâmet hak tır , Hakkı hakikât kılan , zâtıyla muhakkak tır . Kelâm-ı derd-i mâna dan olsun es - selâm , Bunca kelâm benden kâfi , hâsıl-ı vesselâm ! |