MASAL GİBİ
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde,
Dedem bir delikanlı, ninemse on üçünde, Ya var ya da yok imiş; dertleri de çok imiş. Karınları aç ama sırtları da pek imiş. Kaf dağının ardında, kalmışlar yok yurdunda. Eller geçim derdinde, onlar gönül derdinde, Ama gönül yok bilmez, zalim ise hak bilmez. Deyip sefil yaşarken, çifte öküz koşarken, Dedem görmüş ninemi, kavrulmuş tüm bedeni. Bitirmiş çifti ama, sırtında varmış yama. Günlerce ev gözlemiş, ninemi hep özlemiş. Unutmuş da yamayı, yakıvermiş abayı. Ah dese de olmamış, of dese de olmamış. Dedemin çilesi bu kolaydan hiç dolmamış. Hem günler, hem de aylar, derken seneler geçmiş. Ninemin goncaları birer birer hep açmış. Dedem ona bakarken yanar yanar erirmiş. Evlerinin önünden gider gider gelirmiş. Ninem dersen durmadan saçlarını tararmış. Dedemi gizli gizli meğer o da ararmış. Ninem bir gün dedeme mendilini düşürmüş. Güya biraz utanıp birazcık da şaşırmış. Alıp bakınca dedem, görmüş oyalı gülü, Heycanla gül koklarken düşürmüş bir kömürü. Beni yaktın sen de yan, demekmiş meğer kömür. Dedem almış kömürü, senin demiş bu ömür. Tabi bunu seslice diyememiş nineme. Bıyık bükmüş, göz süzmüş, koş gel demiş o yere. O yer ki köylülerin güya bilmedikleri, Aşıkların ise hep, hep bizim dedikleri, Hem yakın hem de uzak, meşhur taşın arkası, Rahat rahat gizlermiş işi düşen herkesi. Dedemle ninemi de gizlemiş yeterince. Anlatmış dedem ona sevdiğini gönlünce. Onlar da oracıkta ererken muradına, Doyamamış hiç biri kaçamağın tadına. Yıllar sonra sorunca o taşın arkasını, Tutar ikisi birden, o yılların yasını. Onlar ki o zamanda öğrenmişler sevmeyi. Biz hâlâ diyemedik o iki kelimeyi. |