BUĞDAYEkmeği kutsal yapan ’Buğday’ mucizesidir. Güneşin sonsuz sabrı Ve toprağın analık özverisidir. ’Buğday’, İlâhî gücün yüce felsefesidir, Yaratan’ın kuluna rızk olan nefesidir. Cefakâr bir öküz, bir karasaban, Ardında, rızkını emeğiyle azminden çıkaran Bir köylü Ve kadını ve oğlu ve kızı ve yakını, Köşede bir çınar, Dibinde azık çıkını Ve kırık kulpuyla bir toprak testi... Ne zaman ki, inceden bir rüzgâr esti; Azığın yanında yatan Karabaş, ’Biz görevdeyiz’ dercesine Sessiz ve yavaş Gerinerek kalkar, dolanır bir tur Gerçekten, tarlada kaytaran yoktur. Ve ekim başlar; Nasırlı avuçlar Toprağın çileli bağrı üstünde Sabanın açtığı yolları izler. Bir mutlu gülümserken yanık benizler, Tohumlarla birlikte umut savrulur Ve güneşin acımasız sıcağında Alınlardaki çizgiler Derinleşir, Kavrulur... Derken, kış geliverir; Kar, beyaz bir yorgan gibi toprağı örter. Yoksul bacalarda titrek bir tezek dumanı Ve doğaya karşı çaresiz köylünün gönlünde Bahar özlemi tüter. Kış zâlimdir, fakat yasa değişmez; Devran döner, bahar gelir, kış biter Ne beyaz yorgan kalır, ne kara toprak... Şimdi, yaşam simgesidir her yeşil yaprak,,, Nasıl da göğe doğru uzanır o genç filizler, Sanki, Allah, buğdayda ’inanç’ı gizler. Ve güneş şaşmaz, bilir işini; Özenle doldurup her bir dişini, Başağı, günlerce, gelinlik kız gibi besler. Bütün kış tedirgin kalmış nefesler Rahatlar, çünkü Allah, emekleri boş çevirmemiştir, Dolu, sapları devirmemiştir. Başaklar, Allah’ın lûtfuyla şimdi Dolgunlaşmış Ve üzerlerinde madalya gibi Alınlardan dökülmüş altın damlalar, Her ’dane’de emek var, sabır var, nur var... Sonra, şenlik başlar harman zamanı, Gerçi ’mutlu son’la biter ’buğday’ın romanı Fakat, hep böyle sürüp gider köylü’nün hikâyesi; Dertli bir uzun hava, yanık bir çocuk sesi... Ekmeğimin buğdayını üreten köylü kardeş! Emeğin, bence ibadete eş... Seni de buğday kadar kutsal bilirim, O, nasırlı ve tertemiz ellerinden öperim... (1996) Ünal Beşkese |