Muhkem Mehak
Bu sürgün edilen bir ihtiyarın
Kara çaydanlıkta demlenen ömrünün Göç hikayesi. Mehak Gözlerinde buğulu bir atlas sancısı taşıyan adam Ardında bıraktı ne varsa Yitirdi umutları Tüketti mesafeleri Yığılıp kaldı Şah gölü kıyılarına. Atadan yadigar kalan Gaz lambası ışığında O eski bakır bakraçta Pişirdi aşını Durgun bir suyun yeşilliğinde Gün aşarken dağları Samyeli eserdi Kır atın yelelerinde... Tarih susarken izleri Kader çizgileri derinleşen Yorgun adamların Yüzünde okunurdu geçmiş. Beş vakit duâyla yedi iklime hükmeden; O kerpiç duvala yıkıldı kederinden. Muhkem dağların eteklerinde Geven toplarken Acuç içleri nasırlı çehreleri kırışmış O mübarek adamların Ellerine dikenler batardı. Sarp kayalar üzerinde Ellerine taş kına yakan Sararan otları toplar Buket yapardı kendine Yazgısına küs sarı gelinler. Müminin duâlarını Örerdi örümcekler Yıkılmış çeperlere. Aksen-i takvimde Geçip gittiler uzaklara Bir gölün yeşiline bırakıp hatıralarını Mahmut Barış |