1
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
1785
Okunma
Bu sürgün edilen bir ihtiyarın
Kara çaydanlıkta demlenen ömrünün
Göç hikayesi.
Mehak
Gözlerinde buğulu bir atlas sancısı taşıyan adam
Ardında bıraktı ne varsa
Yitirdi umutları
Tüketti mesafeleri
Yığılıp kaldı
Şah gölü kıyılarına.
Atadan yadigar kalan
Gaz lambası ışığında
O eski bakır bakraçta
Pişirdi aşını
Durgun bir suyun yeşilliğinde
Gün aşarken dağları
Samyeli eserdi
Kır atın yelelerinde...
Tarih susarken izleri
Kader çizgileri derinleşen
Yorgun adamların
Yüzünde okunurdu geçmiş.
Beş vakit duâyla yedi iklime hükmeden;
O kerpiç duvala yıkıldı kederinden.
Muhkem dağların eteklerinde
Geven toplarken
Acuç içleri nasırlı
çehreleri kırışmış
O mübarek adamların
Ellerine dikenler batardı.
Sarp kayalar üzerinde
Ellerine taş kına yakan
Sararan otları toplar
Buket yapardı kendine
Yazgısına küs sarı gelinler.
Müminin duâlarını
Örerdi örümcekler
Yıkılmış çeperlere.
Aksen-i takvimde
Geçip gittiler uzaklara
Bir gölün yeşiline bırakıp hatıralarını
Mahmut Barış
5.0
100% (6)