dokunamadığın her gün
Keşke seni hiç tanımasaydım hüzün!
Uzun uzadıya saatlerce yüzüne bakmasaydım Saçlarımı usul usul okşarken parmaklarından anlamalıydım oysa Gözyaşlarıma dokunamadığın her gün.. Vird’ini çekmiş derviş yalnızlığında ,susuz,sessiz Ufkunu sevdim yeni doğacak bebeksi günün Çıngırak sesleriyle büyüttüğüm içimdeki gökyüzü Güneşime gölge olacak kadar terbiyesiz Ve siz! sen! Onlar Şehrin en orta yerine oturmuş dakikalarımı kemiren saat kulesi Felsefesi belli olmayan ,zamandan düçar,ölüm At gözlüğüne oturmayan, beyaz fildişinden çerçevesi Derin derin baktikça içine düşüp çıkamadığım kanyonlar Vagonlar dolu dolu insan götürüp,geriye kemik getiren İliklerime kadar işlemiş yosun kokusu Toprak ana ,taş kalpli baba,gece gündüz kardeş Hareket etmek üzere, insan götürüp,kemik getiren tren Biletler kesildi,Hüzün sondan dördüncü koltukta Elinde ahşaptan bir tarak,çaktırmadan saçlarımı taramakta Ellerinin titremesinden, anlamalıydım oysa Gözyaşlarıma dokunamadığın o’ gün.... |