Sana Nasıl Aşık Olayım
(Evliliğimizin 37. yıl dönümünde sevgili eşime)
Söyle sana nasıl âşık olayım? Sen ki, aşklara sığmazsın. Çünkü sen, havanın oksijeni gibi Yaşantımın her anında varsın. Ve aldığım her nefeste cansın. Sen aşk denilen sınırlı süreli Sayılı, sayrılı zaman parçasının Öncesinde ve sonrasındasın. Ama hep varsın, hep yanımdasın Ve sanki hep, odak noktamsın. Söyle sana nasıl aşık olayım? Sen ki, aşk denilen, sevda denilen Duygusal yoğunluk aşamalarının Çok üstünde ve çok ötesinde Bir devamlılık, bir kalıcılıksın. Sen fırtına geçip, sel kesilip Yağmur dindiğinde elimde kalansın. Umudum, sevincim, sığınağım Serinliğim, sıcaklığımsın… Ve tutunduğum tek dalsın. ll. Olabilir mi hiç anımsanmaması? Ve birlikte geçen otuz yedi yılın Yaşanmamış sayılması? Doğumların sevinci, artısı; Yok sayılabilir mi hiç Sürgünlerin ayrılık sancısı Siyasetin kirine, kinine karşı Verdiğimiz o, ayakta kalma savaşı. Sonra, beraber yaşamadık mı? Burdur’da yetmiş bir depremini? Ve birlikte atlatmadık mı? Depremin daha nice, nicelerini? Yok sayılabilir mi hiç, o günlerde Her gün güncellenen yol haritaları? Ve çoğu zaman cebimizde Bir ekmek parasının bulunmadığı! Dün gibi hatırlarım hala pek çoğunu; Siyasetin sadizmi aşan baskılarını Yetmiş dört sürgününü ve Giresun’u. Sonra Konya’yı, yollarda geçen yılları Ayrılıkların acısını, kavuşmaların coşkusunu; Yaşamın haklı-haksız dayatmalarını… Ve yüreklerimize batan bir diken miydi ne Alacaklıların alaylı bakışları? Bilmem hatırında mı? Yine beş parasız bir günümüzde Oğlana istediği pabucun alınamayışı; Nasıl da kazımıştı hüznü yüzümüze? Fakat tüm sıkıntılarına karşın Ahhh! Gençlik, ne kadar güzeldi? Ve geçerken zaman o denli keyifli! Yüreklerimizde yaşam pencereleri Hiç tınmazdı demir kepenkleri. O günler uzakta kaldı belki şimdi. Bir yanda yokluk acısı, borç baskısı; Öte yanda zapt olmaz bir gençlik ateşi. Ve varlığı kuşsütü kadar maaşımızla Çarşaf gibi dağıtım listeleri… Sonra buzdolabının beşinci taksiti; Ve satmak zorunda kalışımız Kolundaki tek bileziği. Bilmem hatırlar mısın arada Ve bilmem hiç düşündün mü? Borçlanıp yakınlara, sandıklara Satıp savıp elde kalan birkaç şeyi Yapı kooperatife girdiğimiz günü? Yerli filmlerinden bir sahne gibi Küçücük bir evdi düşlerimizin süsü. Aslında hiç olamadı öyle bir ev Ama değil mi ki yıllarca süren hayalleri Varlığından daha güzeldi. lll. Mahzun sevgiler Sızı gibi sevinçler… Ve gülmeye korkuydu Belki o günler. Ama karanlıkla boğuşması gibi Yeraltında bir kömür işçisinin; Ve leyleğin yuvaya Bir çöp getirmesi gibi; Tam bir yaşam mücadelesiydi. Sonra dönüp baksak şimdi Dönüp baksak o yıllara Sırıtır bir yerlerinde Solgun bir mavi! Ve yorgun bir sevgi çiçeklenir. Gezinir kokusu ciğerlerimizde Hapishane avlusunda Volta atar gibi. Bazen hop, hop, hop diye Bir Ramazan topu patlar gibi… Bazen küt, küt, küt diye Bir betonu balyozla kırar gibi… Bazen tık, tık, tık diye Bir yürek ritmiyle Bir sevgi kapısının Tokmağını okşar gibi. Sen değil misin Anılarımın mavi rengi Yeşil rengi Sevgi rengi, duygu rengi? Sen değil misin ki Anılarımın kendisi ve hepsi? Sen gözümün elası Saçımın kahve teli; Sigaramın ciğerlerimde Dolaşan sevinci Değil miydin? Sen dudağımın Gülümseyen sesi; Yüreğimin duygu Dimağımın güven penceresi Değil misin? Söyle öyleyse Söyle bana şimdi… Sana nasıl âşık olayım? Sen bende bir ben olmuşsun Bensin… Genlerime girmişsin Kendimsin… Tutup da Kendime mi âşık olayım? 13.04.2005 Antalya |