GÜZ YORGUNU
suskun bir eylül akşamında
karanlığın kucağına doğarken gün ufukta kızılca kıyamet içimde yeni yetme hüzünler oturmuşum yalnızlığın kıyısında yalnızca beni düşünüyorum ruhumun kabaran dalgaları arasında kızıl bir akşam serinliğinde bakarken geçip giden yılların ardından ruhuma yansır hüznün binbir yüzü benden hesap sorar boşa geçen yıllar işte o zaman küserim ve kendime derim ki neden bunca yıl hiç düşünmedin kendini niye şimdi soruyorum sana dargınlığın sitemin kime teslim olunca geceye yorgun gün gecede mahkum sanki bir ben bende yitip giden hayaller ay aymaz bir gecede bitmesini hiç istemediğim bir düşüm düştü gözlerimden kayan bir yıldız misali gitgide renkleri değişen ufkumda ne zaman hayal kırıklığı yaşasam geceye mavi bir hüzün çöker kızıla döner gözlerimdeki yeşil dalıp giden bakışımda kendi dalgasında boğulur içimdeki her mavi hüznün düştüğü ahraz gecelerde yüreğime dokunurken ayaz her mevsim hazan olur bazen sesim boğulur sessizliğimde konuşamaz dilim lal olurum bazen de ağlayan bir kemanın tellerinde inleyen bir nağme olurum her can kırıklarında nasılda hemen büyür çocukluğum kendinden başkasına küsemez bile taşımaz olur ayaklarım yorgun bedenimi dikiş tutmaz yüreğimde her defa bu son desem de kendime hiç sözüm geçmez ki deli gönlüme hayat bazen öyle yorar ki insanı sabrın sükunetine sığınırsın hayat bu bazen kazanırsın bazen de kaybedersin işte kaybedersin uykusuz bir gecenin sabahında kalmadı takat tükendi feryat ömür bitiyor beyhude heyhat AYLA CERMEN TÜFEKÇİ / 23.09.2017 |