huzur limanı
İstanbul’da pazartesi akşamı
Dalgaların dövdüğü kayalıklarda Gönlümde deli sevda rüzgârı Al beni kayıkçı götür huzur limanına Bu şehri esir alıp Yaşayıp duran şu insan kalabalığı Sanki ona dökülmüş bir kalıp Her insan onun boy aynası Köşe başında ölümü bekleyen dilenciden Sevdiği o demli çayı getiren garsona Gördüğüm her şey onun yansımasından Aklım sevdanın delilik çukurunda Uykularım her gece firari Sigaranın alevinde yuvam olur zindanım O gittiği ilk günden beri Ben bir umut uğruna bu şehirde kaldım Mum misali eridiğim bekleyişte Mürekkebin karanlığına boyandım Umudumu şahit bildiğim dizelerde Dönüşü yalan olan yâre harcadım Yaşamak denen bu kayboluşta Aldığım her soluk artık yokluğa çıkar Onsuzluğun deprem olduğu her anda İstanbul güzel olsa ne yazar Ki bu şehirde ben değil hala o yaşamakta Çek küreklerini kayıkçı Aşılmaz dalgalar kalsın ardımızda Ölüm dediğin bana bu kentin sokakları |
Dokunsam bulutlara, akıtacak gözyaşlarını
Birazdan savrulur şarıl şarıl göklerin sancısı,
Sara savrula Kızılırmak’ın derinliğine
Caddeler karanlık, caddeler ıpıslak
Gözlerim çağlayan, gözlerim Kızılırmak
Gözlerim Ceyhan ırmağında sana takılır
Kızılırmak’ta sana tutsak kalır