Sarıkamış Destanı
Bin dokuz yüz on dörtte yüreklere har düştü
Mazlumlara karakış, zalime bahar düştü Moskof’un üzerine yürüdü Enver Paşa Hain düşmana değil, teslim oldular kışa Karakış yürütmedi üçüncü ordumuzu Derin yaslara boğdu bu cennet yurdumuzu Anaların başında birdi, bin oldu aklar Güneşe sitem etti, kan kırmızı şafaklar Yüreklerde kanayan yaradır Sarıkamış!... Zifiri bir gecedir, karadır Sarıkamış!... Enver Paşa buyurdu, girdik çıkmaz bir yola Şahadet mertebesi nasip olmaz her kula Soğanlı’yı aşarken kış vakti buz kestiler "Allah" nidalarıyla ölüme söz kestiler Karlı dağlar şehide oldu ana kucağı Sılada kalanların tütmez oldu ocağı Yol vermez yiğitlere; dumanlı, karlı dağlar Seccadesi ıslanır, sılada anne ağlar Dinmeyen bir sancıdır, hüzündür Sarıkamış!... Akıllara ziyandır, hazindir Sarıkamış!... Emretti Enver Paşa, ’gel’ deyince geldiler Açmamış tomurcuktu, hepsi birer güldüler İhtiras ve intikam, kör eyledi beşeri Kar üstünde çiçekler, hatırlattı mahşeri Batıl Hakk’a düşmandı, bu ne yüzsüz bir çağdı Gönüller yangın yeri, göklerden ölüm yağdı Moskof’un zalimleri, sağları esir etti Manzara-yı umumî yüreğe tesir etti Bir hüzün çeşmesidir, kederdir Sarıkamış!... İdam sehpalarından beterdir Sarıkamış!... Görmedi Enver Paşa, Moskof’a baktı şaşı Askerimin avazı inletti dağı taşı Karlı dağ duvar oldu, tek kurşun sıkamadık Nice yokuşlar aştık, düzlüğe çıkamadık Hasat vakti gelmeden, erken bozuldu bağlar Dönmeyen yolculara analar kara bağlar Kalbimize gömüldü zemheride ölenler Hasretin ateşinden tutuştu kardelenler Ölüme yürüyüştür, acıdır Sarıkamış!... Eğilmeyen başların tacıdır Sarıkamış!... Menzile yol aldınız kızaklarla, atlarla Sonsuzluğa uçtunuz ipekten kanatlarla İnsan boyu karlarda yalın ayak gezdiniz Vatana kurban olan cengâverler sizdiniz O buzdan heykelini güneşler eritemez Şehidim bedenini topraklar çürütemez Millete emanettir evlât-ü ıyâliniz Hak yolunda ölmekti en büyük hayaliniz Kınalı kuzulara mezardır Sarıkamış!... Hakkı ikiye bölen hızardır Sarıkamış!... Aşkla çıktınız yola, elbiseniz kardandı Karakış ortasında yüreğiniz kordandı Allahüekber Dağı geçit vermedi size Zifiri karanlıktan varmak zordu gündüze Alnınıza yazılmış, silinmez kara yazı "Allah" diye haykırdı donarken körpe kuzu Soğanlı Dağları’nda donarak can verdiniz Tarifsiz cesaretle millete şan veriniz İliklere işleyen ayazdır Sarıkamış!... Şehidin ak gömleği, beyazdır Sarıkamış!... Gür sesin yankılandı Sarıkamış Dağı’ndan Kelime-i şahadet döküldü dudağından Bu cennet vatan için göz kırpmadan öldünüz Dünyada olmasa da, ahirette güldünüz Aralık ortasında dondu nice civanlar Firdevs cennetlerine kondu nice civanlar Ne zaman sizi ansam kara gözüm nemlenir Gönül çaydanlığında hatıralar demlenir Yurdundan ayrılana kucaktır Sarıkamış!... Şahadet döşeğidir, sıcaktır Sarıkamış!... Ak kefen niyetine kuşandınız karları Rabbim ötede size yaşatsın baharları Ölenler şehit oldu, yas tuttu kalan sağı Orduya mezar oldu Allahüekber Dağı Buz tutmuş kayalara koydunuz başınızı Yemek nasip olmadı bulgurdan aşınızı Gönül kalelerinin burcunda taş oldunuz Analarının gözünde sağanak yaş oldunuz Ocakları kül olmuş anadır Sarıkamış!... Körpecik kuzularda kınadır Sarıkamış!... Sarıkamış Dağı’nda kara gömüldü düşler Zemheri ayazında donup kaldı gülüşler Ne düşler kurmuşlardı kısa ömrün yazında Soluklar donayazdı gecenin ayazında Yüreklere gömüldü söylenmemiş ağıtlar Âhların ateşinden tutuştu ak kâğıtlar Düşmanın karşısında eğilmedi başınız Sılada kalanlara buz tuttu gözyaşınız Güneşin kuytusudur, gecedir Sarıkamış!... Yürekleri yandıran hecedir Sarıkamış!... M. NİHAT MALKOÇ |