GÜMÜŞ GECE
GÜMÜŞ GECE
Bir kadın tanıdım Oturduğum sokakta Her sabah parka gelirdi Sanki birini bekler gibiydi Içi tükenmiş anılarla dolu Köhne bir evde oturuyordu Yaşanmamışlıkları da dört duvarın şarkısıydı Mağrur bakışları Boynu bükük kamburu Sanki yılların yükünü omzunda taşımıştı Taranmamış saçları Yorgun bir geceden kalkmıs gibiydi Ya da uykudan Kimbilir belki de hiç uyumamıştı Gözleri gelmeyen bir yolcunun habercisi gibiydi Gördügü en güzel rüyaydı Uyanmaya kıyamadığı En sevdiği mevsim yazdı Bu sonbahar hazanları Ağzında yeni söndürdüğü sigaranın yanık tadı Boncuk boncuk gözleri al aldı Sevdiği adam bir düş müydü Yoksa bir hayal mi Hiç bilmek istemediği Ağlamış olacak ki Masum bir hali vardı Hayallerinin ötesine bakıyordu gözleri Düşleri kahpe kederin namlusunda Dün gibi bugün gibi Geçmişe kenetliydi sanki Sevdiği adama Hani habersizce bırakıp gitmisti Eylül başlarıydı Bir gündoğumu misali Çekip gitmisti Gümüş siyahı puslu bir gecede Hayalleri de karışmışti onunla Sanki çökmüştü bir gecede Bu hiç beklediği bir sey değildi Yıkılmıştı adeta Ama o yaşamayı seçti Her son yeni bir başlangıctı Mevlam ne eylerse güzel eylerdi Geçmişini değistiremezdi ama Geleceğiyle yüzleşebilirdi Dünyanın kanunu buydu O da öyle yaptı Bir sonbahar karabasanıydı, Geleceğe uyandı Onu sevmek için ondan vazgeçti Sırf geri dönebilmek için Anılarını valizine topladı Gördüğü en güzel rüya değildi sandığı Bu son diyip yoluna baktı Her mevsim aynı olmazdı Basıp yüregıne isyanlarını Yakıp ondan son kalan fotoğrafları Saat sabahın üçü Istanbul derin uykuda Soğuk ve yabancı Deniz, asi,karanlık ve dalgalı Kapıyı çekip gitti Dönüp arkasına bile bakmadı Pınar DOLUDENİZ |
Kalemin daim olsun
______________________________Selamlar