BİR DOĞUMDAN YILLAR SONRA
Masum bir dilsizin ilk sözü,
kader levhasındaki son nokta, hiç tutmayan o el uzaklaştıkça, daha iyi anlarsın sonbaharı.. İçten içe hissedersin soğuğu, bakışlardaki samimiyetsizliği, çıkarcı fedakârlıkları, verilen sözlerin çıkmaz yolunu, ve daha bir hazırsındır kış akşamlarına.. Sevdiğin kadının birkaç ay sonra evleneceğini duyarsın, hem de kendisinden.. Hep ürkek kaldığın ölüm daha yakın gelir sana, tüm benliğinle sarılmak istersin ya, o son nefesin muğlak saatine.. Söyle! kaç adam kaldı senden? ne kadar durdu zamanın, onun hüzünlerine? Düşündükçe yanarsın.. Ben kara fırtınalar, sen meltem rüzgârları, şimdi bırakıyoruz ardımızda kalanları, Sırılsıklam yalnızız bu sonbahar akşamları, Sen başka kollarda gonca gül, ben keçiyolu dikenleri, her şeyi unutup içenleri, kurtarmaz artık kalbinde kalanlar.. Sevda! Sevdalıklar ötesinde veda! Hangimize sonsuz matem, hangimize sefa? irkilir sefinesinde gökkuşağı midillileri, tükenir o dilsizin bundan böyle tüm kelimeleri.. Yorgun sabah uyanışları peşine yas perşembeleri, Bıraktım, attım aşka dair tüm klişeleri, bu ölümden yıllar önce, bir doğumdan yıllar sonra... |