VAKİTSİZ SÖYLEYİŞLER-VII
31. YAŞAMAK KOKULU DURUŞUN VAR YA
gülün çamura düşer yolun kedere düşsün be ömer! sadre şifâdır belki neden olmasın kıyı-bucak aradığın bir insan -o insanın püripak gülücüğü- aramayı iki elin kanda olsa bırakma böyle şeyler güzel eder insan ömrünü ahde vefâsızlığa meydan okuyan yaşamak kokulu duruşun var ya işte bu yeter yeter de artar bile "çılgın nar ağacı"na* ve hâlden anlayana umarım seversindir ziya osman’ı hayatı kar, ölmesi kardan beyaz sesinde her dâim tül inceliği taşımaktan yorulan o benzersiz şairi.. titrememek olanaksız oluyor düşündükçe senin ona benzeyen bir dirhemcik fire vermez sapasağlam ahlâkını ah sevgili kızların, oğlak gibi sokulgan bir oğlun var gülümseyişinden kuşlar uçuran karın var sonra ne olsun be ömer, daha ne olsun dünya kaç günlük vallahi hava-civa para-pul, unvan-makam ve mal-mülk olanca heybetinle yürü de sevineyim serdengeçti ruhunla, haydi arkadaş şenlensin boktan dünya parıl parıl parlasın fakirliğin gözleri dur-duraksız oluyor ya o anlardan biri daha, aha: seni müthiş câzip kılan o naif yüreğinin saklısında bir iyilik kıpırdanmaya iyiliğin yanısıra bir de güzellik kıdım kıdım boylanmaya başladı bile şuracıkta, şu saat, derin, derûni mânidar ve mısrâ mısrâ zirvesindesin aşk’ın aşk’ın ve acı su’yun rüzgârın ki kâinattan haberdar ufuklardan ufuklara (*): Odisseus Elitis’in bir şiirinin başlığı 32. SEN İÇİME GİRER-GİRMEZ sen aklıma düşünce iki kaşım arasından akça-pakça bulutlar yüreğimden bir dolu türkü geçiyor ömrü uzuyor ağaçların sen aklıma gelince kuşların kanatları, yatakları nehirlerin şaşılası derecede güzelleşiyor dağ dağa kavuşuyor, inanır mısın insan insana haydi haydi sen aklımı meşgûl edince köprü-altı çocukları güle-oynaya ’kayıp anneleri’ ise gül koklaya koklaya hayata asılıyor sen aklıma yerleşince sen içime girer-girmez heyecandan kabarıp bir denize dönüşüyor ölüm bile ölüm bile 33. HEP AĞIR kalbinin sızısını saklama arkadaşım! doğmayacağını bilsen bile bir gün güneşin yürü loş sokaklarda, rütbesiz yürü, bayraksız yürü mâverâünnehir’e dökülen ne kanlar göreceksin seni kimse sevmese, ne fark eder ki tek bir orta zekâlı alkışlamasa -hayatına yüklediğin anlam, bedeninden hep ağır- su kirlendi, söz çürüdü, tuz kokuştu nasılsa 34. NASIL KURTULACAK İNSAN? deniz diplerine, börülcelere bulutlara bakmaz olduk oysa koklanacak çiçekler vardı dupduru yüzleriyle çocuklar vardı neden umursamıyoruz, şurda güneşlenen bir kertenkeleyi kısacık ömrüne ne hüzünler ne sevgiler sığdıran sıradan bir kelebeği cafcaflı lâflar etmeyeceğim buğulu camlar ardından vurulan vurulduğuyla kalıyor kırılan kırıldığıyla peki, nasıl kurtulacak insan? 35. SARIYA TUTKUN SEVGİLİ yarı beline kadar yıldız içinde kalbinde karasevdanın mühürlü ruhsatı koşturup duruyor, yoruluyorsun öldürülmüş şairler sokağı’nda ihtilâlci hüzünlere kayıtlı yârim elini uzatsan: mâvi ve türevleri kaşını oynatsan: yeşil, yeşilin binbir tonu dizlerinin dibinde: şuh kırmızılar sana ilham olmak için yarışıyorlar bunlar: iyi, cezbedici, devindirici nedir, sende olağan-dışı bir değişim var: -dalıp dalıp menzilime- ben nicedir sarının tutkunuyum, diyorsun vakt’erince dünyadan çekip gitmenin killi toprağa yığdığım onca hasretin (*): Berfin Bahar, Temmuz 2017, Sayı 233 |
Sunulan Dilekler kutlu ve mutlu olsun...
Bütün kalbimle…
Çok beğendim…
………………………….. Saygı ve Selamlar.