ŞARKILAR SUSTU ANSIZIN...
Önce sarıyı boca etmeliyim
Dingin kelamı yana ayırıp, Saçımın iklimlerinde de düşleri seğirtmeliyim. Düşler ve üşengeç, yalın ayaklarında Tanrı’nın Kuru sıkı bir öfke yine bağdaş kurduğu insanlığın. Çatı katında saklı yetim bir mizansen Yine dünden sarkık, Günü öğüten Aklın değirmenlerinde soylu bir yası da Bir solukta tüketen. Sarıydı ilk hamlem, Sıra geldi pembeye; Pembe rujlu kadın, Dik alası ihtişamın Yine kıyasıya o hezeyan, Solan kaçıncı güldü de Gülmeye yoktu mecali soytarı bir kelamı yitirip de Yitimlere şapka çıkartan boş boğazların. Kayboldu birden bire tüm renkler, Oysaki ekleyecektim tüm gezegenleri peşi sıra Sonra da ne ise ikramı doğanın Putlara tapan münafıkları yok edecektim Dünü dünde bırakamamanın yangınını da Sür git içimin fermanı. Bir öfkenin militanlığında Bölündü evren madem Ezkaza kayıp rotanın bedelini ödedi Tanrı, Aykırı edimlerinde pervasız mizacının insanoğlu Sonra düştü yollara Omuzları çökük Oysaki haddi miydi aşkı görmezden gelsin Kâinatın en münafığı? Gölgeler suruydu miladın, Milat altın yaldızlı çerçevede Sonu bekleyen vicdansızların de en büyük korkusu Yine sevgiye dair masallardı Pembelerin coştuğu evreni Baş tacı yapan meleklerin Burukluk tadındaki kanatları. Süslü günahlar boyanmıştı ezelden, Karayı bile ak bilen kimse yürekten. Yürekti madem sevginin mizacı Fıtratını giyindi yeryüzü Kaynarken ilham pekişen güftelerinde Nefesi şiir kokan kadın ve adamların. Ötekilenen gerçek yüzü hayli nüktedan; Sancılanan gökyüzü Zaten tevafuk değil miydi Kızgınlığın mimarı onca şimşek? Yâd edildi dün, günü uğurlarken, Solan neydi de açmasını yeniden diledik Bile bile batacağını yüzeydeki enkazın. Aşka nazire eden bülbüller hoyrattı Bunca gülün sitemine pervasız; Kanıksayan şarkılar sustu ansızın Sevmeye çeyrek kala Durdu zamanın sarkacı. Biten ne ise, kayıtlı zihinde; Kopan kıyamet nasıl ki varlığın kayıp tınısı, Eklemleri ağrıdı belli belirsiz Hesap günü denk düşmüşken Cinnetine yorgun zihinlerin: Hem de öyle böyle değil, Tüm hezeyanlar püsküren lav misali Kayıtlar döküldü ortaya Meleklerin yorgun ellerinde tükenen kalemin mürekkebi; Bir sevmeye ant içmişti insanoğlu bir de… Lakin ihaneti hep de sorguladı Kayık gemilerin Sanrı yüklü çekincesinde Attığı demirin ağırlığı Takılmışken boğazına masumiyetin. Sustu zaman sustu isyan Susmaya dair tüm hikâyeler yarım kaldı, Arafın tozu bulaşmıştı iki cihana, Cihanlar sorgulamıştı geçmişi Geçmiş ise mimlemişti Artık anılmayacak geleceği. Tüm gönül dostlarımın bayramını kutluyorum ve İslam aleminin. Acı ile yoğrulmayacak bir gelecek özlemi ile ve sadece iyiliğin, merhametin anılması dileğimle... |