DÜĞME HİKAYESİEski bir Yahudi geleneğinden geliyorum dedi kadın Eski bir düğmeciyim. Hikayem, ölümümle başlıyor. Yağmur yağıyordu. Tüm renkler ıslaktı. Kadınlar ıslak, çocuklar çamurdandı Erkekler yağmurdan sakınıyordu. Yürüyordu… Pencerelerden düğmeler düşüyordu Her düğme yağmuru ilikliyordu sokağın gömleğine Taşın kalbi, ıslak bir “çıt” sesine uyanıyor, Taşın nefesine kaçıyordu yağmur, düğme, “çıt” sesi Düğme yağıyordu evlerden… Eski bir celladım dedi kadın Cenazeler kaldırdım Gözleri, yağmura tapınan taş uykusuydu. Bazen bedenimde öldürdüm onları, Bazen taşın kalbinde. Her ölüme bir düğme kopardım kabuklarımdan. Ya cesaret edemedim yaşatmaya Ya her aşk intihardı zaten yeniden doğmaya Düğmeler biriktirdim. Bazen başka aşkların tabutlarından topladım Düğmelerin deliklerine kırmızı ipler bağladım. Yarası açık kalmış çocuk gülüşlü adamlara, Düğmelerden yamalar yaptım. Parmak uçlarımı öpme! Dedi kadın Parmaklarımdan bulaşır taşın dokusu dudaklarına Bir tabut olursun yağmurlu bir sokağa… Üstüme düğme yağıyor… Üstüme düğme yağıyor… Üstüme düğme yağıyor… Hacer Yılmaz / 08.12.2014 saat: 13:11 |
tebrikler..