Nedir derdin ey şair
Nedir bu halin şair, böyle kederli, üzgün?
Yazdığın şiirlere gölgesi düşmüş hüznün. Her cümlede sevdanı hikâyet eylemişsin, Gönlündeki yangından şikâyet eylemişsin. Depreşmiş sancıların, uykusuz gecelerde, Dile gelmiş dertlerin, inleyen hecelerde. Yükselir dizelerden, feryadın, ahu zarın, Ancak neden sadece, kendine intizarın? Tamam, haklısın elbet, ilk adımı sen attın, Belki anlamaz diye, kendini de aldattın. Yazdığın dizelerde, nakşederek adını, Gizemli bir dünyaya, davet ettin kadını. Sonunu düşünmeden, çıkmazlara yürüdün? Onu da bu yollarda, peşin sıra sürüdün. Oysa senden önce o, kendi, halinde güldü, Ama şimdi ne onun, ne senin yüzün güldü. İyi de, yine de sen, çekerken her gün ahı, Sevdiğin o güzelin yok mudur bir günahı? Kahverengi gözleri, kalbini delmedi mi? Hülyalı bakışlarla gönlünü çelmedi mi? Alamadın gözünü, onun o gül yüzünden, Sevdaya duçar olman, işte o gül yüzünden. Arz-ı endam ederek, düşlerinde her gece, Zikrettirdi ismini, her daim hece hece. Efsunkâr kolye gibi, ak gerdanında beni, Büyüleyip kendine, meftun eyledi seni. İpeksi saçlarını, gâh bağladı, gâh saldı, Kumral sarı telleri, aklını baştan aldı. Yakarken yanağını, kondurduğu busesi, Nasıl da bir gül gibi kokuyordu nefesi! Hele ki, hani bir gün, ‘seviyorum’ demişti, Sevinçten o an başın, bulutlara değmişti. Uzanıp ellerinden, sıkı sıkı tutmuştun, İçinde bulunduğun şartları unutmuştun? Böylece kor ateşe, dalıverdin ansızın, Ne yapsan da nafile, diner mi artık sızın? Sevda öyle ateş ki, sinede yanar durur, Onulmaz yara gibi, sürekli kanar durur. Uykusuz gecelerde boş hayaller kurdurur, Hayra yorar düşleri, ardı sıra koşturur. Yapayalnız bırakır, döndürür kimsesize, İstese de bir çare, bulamaz kimse size. Gerçeklik âleminden kopartarak bağını, Yıkık, dökük, virane, kılar gönül bağını. Ciğerini yakar da, aldığın her bir nefes, Kalmaz artık içinde, yaşamak için heves. Sinende gizli ukde, aç kurtlar gibi oyar, Hiçliğin sarmalında, seni çaresiz koyar. Kanatırken beynini, cevapsız nice soru, Bilemezsin kaderin, nedir seninle zoru? Bir girdabın içinde boğulurken an be an, Kapkara bataklığa dönüşür artık mekân. Çırpındıkça batarsın, battıkça çırpınırsın, Seslensen duyan olmaz, boşuna yırtınırsın. Tek başına yaşanan, paylaşılmaz acıdır, Akrep kıskacı gibi, insafsızca acıtır. Bu acı yavaş yavaş, yüreğinde yer eder, Ondan ayrı kalmayı, daha da beter eder. Sanki morfin misali, kendine bağlar seni, Sadece mecnun olan, anlar da ağlar seni. Öyleyse bırak artık, arama boşa ferman, Sinendeki yaraya, bulamaz kimse derman. |