TÜRKÇE TÜRK'ÇE SEVDALARSütgölü’nde sulardım atlarımı Meraga göklerinde türküler söylerdim Kuğular ay ışığında Nazlı nazlı yüzerken Almıla’nın gözlerinde harlı yıldızlar vardı Almıla yanardı gökyüzünde Gelir içimde kanardı.. Benim o zaman Buraklardan Kanatlarım vardı Ay ışığına sarıp yüreğimi Taklamakan çölünü aşardım! Kültigin bakışlıydı bala canlarım Dedem Korkut gönüllüydü! Delişmen aklım Nerde bir gül görse konardı Gönül göklerimde İşte o yüzden, Gök Tanrı’nın muştuladığı Çoban yıldızları yanardı. Ötüken dar gelirdi düşlerime Maveraünnehir sıkardı yüreğimi Taşkent, Buhara sıkardı Durup dururken aklıma takılırdı Semerkant Çin seddinden Kürşat`ları çağırır Malazgirt`e koşardım Alpaslanlarla… Selahaddin Eyyubi`ler Kılıçaslanlar destanlaşırdı, Miryakefolon’lar gelirdi ardından Ay ışığı üstüne… Gül üstüne sevdalarım vardı... Sonra İstanbul, Bizans’ın nazlı, gizemli kızı Peygamberler peygamberi aşkına Almıştı aklımızı! Afşın Akdenize kılıç sallardı hırsından Nuh`un gemisine özenirdi Çaka Bey! Kutalmışoğlu Süleyman Şah Çatlatırcasına sürerdi atını Atını ay’da sulardı.. Atlarımızı ay’da sulardık… Çılgın Haçlı’ların öfkesi bozkırı sararken, Sarhoş salyaları kirletmesin diye ırmaklarımı Gökyüzüne asardım bayraklarımı… Ay ışığı benim gözlerim olduğu için Türkmen denilirdi yiğitlerime Önce Mevlana’larla gelmiştim, Yunuslarla... Hoca Ahmet Yesevi pirim “Kızılelma orada” diyordu, Ve onun gönderdiği Doksan bin kişilik bir ordu Haçlı’yı yordu; Ki, o nazlı hırçın gizemli kız, Rüyalarımı süsleyen yıldız Konuverdi avuçlarıma… Boğazın masmavi sularını Davudi ezanları kuşanmış Minareler sardı… Zamanı esrik sevdalarla kucaklayan Ertuğrullardı... Osmanlardı… Benim, gül yüzlü sevgili uğruna İşte böyle sevdalarım vardı… Şimdi süklüm püklüm Avare geziyorum bu çağın lanetli çarşılarında Sönmüş yüreğimin seğriyor sıcaklığı Gül üstüne söylenen türkülerin sıcaklığı Kutupların karına bürünmüş ısıtmıyor Benim sevdalarım beni yansıtmıyor aynalarda Benim aklımı emzirmiş al benili seraplar Ayaklarım alay eder olmuş benimle… Ne sağım solum kalmış, ne önüm arkam Ne haşmetinden çağların ürktüğü hırkam, Ne bir yol, ne bir yön! Haykıran yırtınan sesler var bir yerlerde seçemiyorum “Ey Türk titre kendine dön! ” En azgın zindanlardan, Seçsem anlayamıyorum... Çanakkale’de Sakarya’da çağlayan kan Boğuyor her gece bulaklarımı Karadeniz çırpınıyor … Fırat Dicle ağıtlara gömülmüş, Neron`lara yar olmuş Mezepotamya Ben tıkamışım kulaklarımı Tanrı Dağı imbatlar gönderiyor Erciyes’e Ağrı’ya Allahuekber dağları yanıyor kahrından Nicedir ki cevabım yok çağrıya! Almıla’yı özlüyorum Almıla hilal kaşlarını çatıyor Gözlerinden mızraklar yağdırıyor üstüme Damarlarımı kanatıyor… Kollarım ufuk çizgisinden uzun Dağlardan kalın zincirlere bağlı mı sanki Uzatamıyorum, Kavuşamıyoruz hasılı Gidip yıldızların koynunda yatıyor! Neden bilmiyorum eskisi gibi Hiralı düşler kuramıyorum, Neden bu çağın cinnet çarşılarında Tanrı Dağı duruşunda Duramıyorum? Gün seli düşler bozkırlarda heba olup giderken Üç mayıslar bulut bulut geçiyor üzerimden Yağmur getirmiyor Yağmur yağsa bile sahralarıma Sütgölü’mü dolduramıyor eskisi gibi Kuğularımı da vurmuşlar napalm silahlarıyla Atomlar göndermişler beni uykulu diye Fosfor dalamış yüreklerini Balacanlarımın… Asitanede Ayasofya’da Bir mengeneye kıstırmışlar gözlerini Sultanlarımın… Ama bu bir rüyadır biliyorum Ey sevgili savur saçlarını Sevdalarımın rüzgarında Gün akşam olmadan geliyorum… Durmuş Kaya |
Bu vesile ile bayramınızı tebrik eder, hayırlara vesile olmasını dilerim...