KIRKLAR DESTANI
“Çankırı Kalesi’ne çıkarken yolun sağında Kırk adet mezar vardır. Bin yıldır halk “Kırklara” saygı duyar, dua eder.”
Yıl Bin yetmiş dört mevsimlerden güzdü. Gelen Selçukluydu, boyu Oğuz’du. Çankırı Rum’un yıkılmaz kalesiydi. Hem de burcuna çıkılmaz kalesiydi. Aldırmayıp gelenler kırk atlıydı. Hepsi de sanki altın kanatlıydı. Başlarındaki Saruca Baba’ydı. Amaçları mübarek bir çabaydı. Görsen nasıldı onların heybeti. Ellerindeydi şehâdet şerbeti. O Bizans ki elinde haçı vardı. O Bizans ki küfürden tâcı vardı. Kalmasın hiç, zulmün tâcı ve tahtı. Açılsın dünyâda Tevhid’in bahtı. Cihâdı bize Allah buyurdu; Diyerek terk ettiler hemen yurdu. Kanatlanıp geldiler Horasan’dan; Toplanıp Semerkand’dan Buhara’dan Ulaştılar Emir Karatekin’e; O anlı şanlı Selçuklu Bey’ine. Diz vurdular ve verdiler selâmı. Kalb diliyleydi onların kelâmı. Onlar nice bir Kırklar Meclisiydi. Nur-ı Muhammed’in tecellisiydi. Çankırı kalesi önünde bir bir, Şehit düşerken dediler Allah bir. Ey Çankırı hatırla hep Kırkları; O Kırklar ki bir fethin tanıkları. Unutma bu dinin erenleri var. Şu yurdun nice can verenleri var. Fikri Demirok |