ÇILGIN DUYGULARGüneş ufukdan henüz göz kırpmamıştı pencereme… Uyandım. Sımsıkı kapalı perdeleri usulca araladım. Tatlı bir lâcivert rengindeydi gökyüzü. Sokak lambasının loş ışığında tam bir sessizlik içindeydi her yer. Kaldırımlar bile hâlâ uykuda idi sanırım. Karşıki evler, mahmur mahmur baktılar karanlık pencerelerinden. Sanki, uykularını bölmüştüm. Bahçedeki ağaçlarda kuşlar cıvıldaşıyordu bu saatte. Birden, güneşin ışıkları sıyırdı gecenin karanlığını, gülümsedi her yer… Perdeleri ve camı açtım. Mis gibi havayı ciğerlerime çektim. Sokakta işe erken başlamak için yollara düşmüş bir kaç silûet belirdi. Gecenin rehavetini atamadıkları belliydi. Zinde değildiler. Esneyen, öne eğilmiş insanlar, yollara düşüyorlardı ekmek parası için bu alacakaranlıklarda… Bahçe duvarının yanından bir kedi seğirtti hızla… Koşarak kayboldu. Bugün heyecanlı ve telaşlı olan bir tek ben değildim galiba.Karşı evin genç kızları, diğerlerinin aksine pür neşe çıktılar evden. Sabah serinliğine, kısık ama şen kahkahaları güneş ışınları gibi düşüverdiler. Belli ki, dinlenmişler, keyifleri yerindeydi. Kapının önünde, etrafa gülüşmeler taşırarak babalarının gelmesini bekliyorlardı. Pardesüsü kolunda, diğer elinde çantası ile kır saçlı bir adam arabanın kapısını açtı. Kızlar pür neşe bindiler. Ne güzel bir tablo idi. Onlar gözden kayboldukları halde, peşlerinden gülümseyerek bakıyordum hâlâ… Neşeleri bana sirayet etmişti. Usulca radyoyu açtım. Müzik kanalında ruhumu okşayan bir parça bulana kadar aradım. Koltuğa sırt üstü uzanarak gözlerimi kapadım… Müziği dinlerken bir yandan ayağımla tempo tutuyor, bir yandan da bu geceki programımı düşünüyordum. Çok uzun zamandır hazırlandığım ve heyecanla beklediğim gün gelip çatmıştı. Böyle büyük bir topluluk karşısına, ilk defa kemanımla çıkacaktım. Heyecanım doruktaydı. Bu günü iple çekmiştim. Hayâl etmesi bile güzeldi. Gözlerim kapalı, yüreğim çarparak, bir hayâl âleminin girdabına sürüklendim usul usul... Saçımı topuz yaptırmalıydım. Kıyafetimi günler öncesinden hazırlamıştım. Gri mavi tonlarının bana çok yakıştığını biliyordum. Tuvaletimi de bu tonlardan seçmiştim. Çılgın dalgalarla sahile vuran denizin renkleriydi bunlar… Burcumun özelliği olan özgürlüğümün mavisi, içimdeki fırtınaların gri rengiyle sarmaş dolaştı. Öyle çalmalıydım ki kemanı, yayı öyle çekmeliydim ki, ruhumun tüm duygularını yansıtabileyim. Yayı her ileri itişimde savrulmalıydı dalgalar… Hissetmeliydim tenimde denizin tuzlu suyunu… Uysal dalgaların sahile ulaşıp, kumları usul usul okşamaları gibi ritmik nağmelerde bunu hissetmeliydim. Efsunlanmıştım sanki, kemandan dökülen bu sesi kutsal bir mekânda duyar ve dinler gibiydim… Öyle kaptırmıştım ki kendimi, yaşıyor gibiydim adetâ… Neden süzülmüştü gözlerimden böyle yaşlar… Ruhumdaki bu çırpınışlar, yüreğimdeki bu gel- gitler nedendi? Yayı tutan ellerime hükmedemiyordum sanki artık… Dökülen nağmeler alıp bir bulutun üzerine çıkarıyordu bazen, kâinat bin bir renk cümbüşüyle gözlerimi kamaştırıyor, sonra coşkun bir çağlayanla dökülüyordum denizin köpüklü dalgalarının arasına… Sularda kayıp gidiyordu ruhum bambaşka bir âleme… Bu keman sesi, ah bu keman sesi, dupduru sular gibi akıyordu saçlarımdan… Nehirler, dereler gibi çağlıyordu notalar… Şelâleler dökülüyordu kuytu ormanlarda… Usulca şarkı söylerken kulağıma rüzgâr, Bir fırtına kopuyordu yüreğimde birden, şimşekleri gözlerimi kamaştırıyordu… Yankı yapıyordu kayalarda, uçurumlarda… Kum fırtınaları yolumu kaybettiriyordu birden… O usul usul başlayan rüzgârın sesi, çılgın bir tempoyla büyük helezonlar çizerek etrafımda, ruhumdaki isyanı, acıyı, kederi alıp savuruyordu ordan oraya… Bir daha… Bir daha… Yeniden mi doğuyordum ben? Dünyaya göklerden bakıyordum sanki… Bir damla, bir zerre idi her şey… Toz… Gittikçe yavaşladı ellerimde sımsıkı tuttuğum yay… Usulca çekildi geriye… Gittikçe çekildi kıyıdan sular… Sesler dindi… Kirpiklerimi açamıyordum sanki, düğümlemişti bu çılgın duygular… Sözün, heyecanın bittiği yerdeydi zaman… Hayâl de olsa, ne güzeldi, O keman, o fırtına ve çılgın duygular… Hâlenur Kor |