Sonsuzluğa seyahat
Sonsuzluga seyyah
Zihnimin yorgun hazzında ilerliyordu vakit İmtiyazlı bir bakış Şemsiye gibi omuzumda göğün yorgun düşü Ve elimde bir kaç acemi şairin hacimsiz beyiti Gitmekte ömrüm kefensiz bir ağrının idrakine İndirmekte yağmur düşlerini kederin Bitkinliğin en dipsiz vurgunlarına Güneşin yeşermesi yeşil ovada Aldı götürdü gurbetimi Yalnızlığımı yanındakilerin kim olduğunu Öğrenince anlattı takunyaların hayhuyu Kayboldu. düşlerim Sallarken ellili yaşların yelpazesini Tuhaf bir duygunun karanlığıydı Ölümün kıyısından ağ atmak Ne Yaseminin geceyi yırtan kokusu Ne de karanlığın güneşe sonsuz vefası Beni bu yeşil seccadenin Hüzününden alamaz Ve Fuzuli bir aşk uçurur ruhumuzu Hoş bir hâyal bulma saadetine Ve tomurcuklar tutulur Rüzgarların Allah’ı zikrine Sonra ben mutluluk üfleyecegim pencereden Her mevsimin sensiz güzergahına Ne korkarsın ölümden ey seyyah Kabullen artık Ömrün gölgesidir Kara toprak |
Ölüm denilen tek gerçeğin unutulmaması, içe sindirilmesi gerek ki hayat bir anlam kazansın.
Ne güzel demiş Hayyam:
"Her sabah yeni bir gün doğarken, bir gün de eksilir ömürden; her şafak bir hırsız gibidir elinde bir fenerle gelen."
Ve ne de güzel sözdür: Kaç yüzyıl yaşarsanız yaşayın, ölüm yine sonsuz olacaktır.
Saygıyla.