epik savrulmalar usta yalanlara
zaman baslıyor tum ihtisamıyla bilmedigimiz bir yerden/tum ihtisamıyla sarıyor merhabalı olumleri!/ omrunun son gununu cansız olarak yasayan bir lale kadar buruk gokyuzu/aska kehanetlerden ruhunu deltalara veren bir sizofren kadar eskiyiz simdi aşka/ neden yokluktan geciyor varlıgın en delişmen yanları?/
sevismeler kadar anlamı derin tenezzuller biriktiriyor bilincim/ usumda ayrılıkların altı cizilmis sahaf baskıları/ yıllarca acılmamıs bir kitap olarak gelmek ölümden sonra yeniden ve yine, kokusunu ve tozlarını emmek zamanın en dişi yerinden/ onulmaz yaralara oylum dertler ekleyerek varolus sancısına bagırmak duvarlara: yalnızlık; ustaca yasamaktır zamanı tek başına. belleğim, sevgili belleğim, o kadar yok ki hersey aslında şehvani arsızlıklar kadar namuslu ben olabilmek farz olan tüm ayrıntılarda cebimde ruhumu çakı gibi tasıyorum sustalı ve metalik yaralayıcılıklar bozduruyorum fakir fukara japon balıkları kadar renkli şimdi suretim ateşler yakarak gecelerin bağlandığı yerden, bir baska sıfırdan basladığı yalanına öteki gecenin çay ve rakı beyaz ve karaşın kırmızı hint, çernobil ve anason vahşeti tüm alakasız hazların, alıskanlıkların, berrak bir bardağa ve bilmiyorum yine bana öğretilenlere rağmen yaşamın kurallı sistematiğini aşk, büyüsünü yanlış coğrafyalarda bırakıp doğruları katlederek ölüme koşaraktan yine istemsiz yanlışlarla çoktan buharlaştı su yağmurun levh-i kalemi oldu çoktan eskimeye yüz tutan, yenilenemeyen aşklar gibi parmak uçlarım zavallı ve nikotin yanığı/ dokunabilmek metastazdır zamanın bittiği yere sıçradığı yerden/ bütün öykünmeleri birden yaşıyorum, bütün öyküleri toptan dışlayıp, düşünerek/yıldız burçlarında saklı kalan tesadüfler gibiyim umuda/ onurlu bir ölümden başka şansı olmayan acemi asker nereye gidilebilir bu eski zaman, eski aşk ve eski ölümle bir türlü tükenmeyen bitimlerle. |
diğerleri çok iyi..