Sınır/sızım..Şiirin hikayesini görmek için tıklayın peki
sus/alım konuşmayalım. ağız boşluğumda tutup seni yutkunup yutkunup ne anlatabilirim şimdi? (...) dedim ya öz-lü-yo-rum ötesiz ve berisiz artsız/astarsız sınırsız.. bana b-ak ve sadece bana ne yaptığına bak. hala döküyorsun, her yerime kendini. her şey eksik, içim ıslak ve derin üzerime siniyor bir şeyler söylesene götürdüğün neydi? sen TEK olansan, ben neden bu kadar yalnızım? kapım yüreğimden üç basamak sonrası aklım/ellerim/yüzüm ve ayna vaha diyalektiğinde çölden söz ediyoruz biz seninle ben kimse konuşmadı bu dili ve bilmiyor kayıp bir ruhun dili olmalı aynı harfler ve aynı seslerle başka anlamlara çekilmeden ve başkalaşmadan kendi içinde İÇİM/gibi ıslak. uzandın kıvrılıp ve kapatarak gözlerini soğuk değil mi? solgun evet tenine değmemiş bütün çiçekler kokun yayılıyor ciğerlerime bir yağmur sonrası ki ölüm bir başka gerçek en az yokluğun kadar. biliyorum. dil ucuna kadar gelip yutkunuyordun mavi asitli bir şekeri ki yuttuğunda düşlerin ve dişlerin arasına sıkışacağına bakmadan sana öğrettiğim hiçbir şeyi unutmamalısın denizin tuzunu/kokusunu ve iyodunu ki sonrası derin. neden göremem sende olmayanı. defterlerin şekilsizliğinde kalır sayfaların kırılganlığı ki üşüdü avuçlarımdaki av mevsimleri. bir kış daha şimdi evet. ve kapı eşiğimizde ten/beyaz. dolanıyorum sarıyorum dışımdan içime doğru sarma/şık ödeşemiyorum kendimle bile elma suyu koy yarısına kadar bardağın ve vodka ki devrilsin gövdem sana doğru son -ra iniltilerini ve kırıklarını gözlerinin elasını sok ceplerime avuç içlerim neden terli? sıkıca tutuyorsun değil mi? düşmemek için belki de gitmek? icat edilmemiş sanki hiç doğru ve düzgün kaçıramıyorsun kelimelerini bile. kapatıyorsun yarı açık omuzlarını ve sonra saklanıyorsun avuçlarına ki ben buğulu camlara çiziyorum seni ters ve yüz. belirgin bir iz gibi ve itiraz gibi aslı/astarsız boşluğu gibi çivinin ve ilerlemek gibi akışkan bir sıvının içinde kalabalıklar içinde flu bir leke kadar duruyorum bazen görkemli tarihini izler gibi insan oğlunun. hepsi bu mu ve her şey bu kadar mı diye. ki sen, ardına bakıyorsun kimi arıyorsun avuç içlerindeki izlerden kendinde olmayanı anlamak ister gibisin dağa/taşa/suya bana değil sana asla. ışıklarını takip et tünelin sonunu bulmak istercesine gövdeler bul yaprak yaprak aşk kokan ve yasla nefesini/soluğunu cazip geliyormuş gibi sanki sevişmek. boşluklarına otur merdivenlerin sendromlar dağıtsın saçlarını kan toplarken çanakları gözlerinin ki sen elma dersen inanacağım dudaklarına sahi, boğulmak ne demek? üşüyordum evet ateşi bulmaya denk geliyordu her şey o zamanlarda sırtını tırnakladığım o omuz onca ağırlığı taşıyamayacaktı artık mor bir gece şiire bulaşmıştı/Atlas yüreğimdeki bitimsiz mevsimleri bu yüzden biliyorum ve terliyorum. uyu şimdi... (...) |