Berrecan XIX
iki yakası bir araya gelemeyen
tren raylarıyla örülü kalbimin çeperi ve her nefeste acılı bir fren sesi ama hâlâ yaşıyorum bak Berrecan bu şehir can soğuğu bu şehir kesilmeyen bir yaradır tırnak uçlarımda cilâlanmış bileyli acılarım var benim neleri gömdüm alnımın mezarına bilsen sonra meçhul bir sükûnla en ıslak ağrıları kuruttum ellerimle kaç şehir efsanesine dönüştüm kaç şahmeran çıktı yürek kuyumdan benden iyi maktûl olur demiştim unuttun mu Berrecan şımarık kolej çocuğu gözleriyle git yada kal demenin zamanı değil artık ıslah olmaz cerihalar gibi yıllar da eskiyor yollar da hayatın kırılgan ziftli duldalığında bin cürmü yüklenerek Bişr-i Hafi’nin çarıklarını bıraktığı yerde izini sürüyorum Berrecan kayıp gözlerinin dinmek bilmeyen sancılar taşıyorum ilk gazisi benim aşkın dahası var mı dahası dâr-ı beka bir savaş yarasıdır çektiklerim öldürmeyen Allah öldürmüyor Berrecan dışarıda şubat soluğu içimde efkar birikintisi içimde nefes nefes sen ihlal edilmiş kaidelerle ilk neşteri şairan kendine vurur deme bana çıkar bütün uçuk faturaları ama sen içerdeyken fuge late tace nâ-mümkün escape yok lâ mefarr Berrecan ne Nastasya ne Salome ne de Katyuşa ki uhrevî notalarla zalım bir türküdür gözlerin Berrecan derin mümbit yüksek doğurgan yanyana duruyor bütün zıtları evrenin ben Büyük Sahra kadar soğuk sen Sibirya gibi sıcaksın Berrecan birden bir ızdırap bir hukuk fakülteden vicdan-ı beşerden Nehludov’dan Raskolnikov’dan sonra bir diriliş eylemiyle belki yenilgi belki zafer belki sen Berrecan sustukça herşey yazdıkça hiç bir şey Zafer Şık evasıt-ı şubat 2017 |
upuzun bir yoldu şiir
yürüdükçe bitmeyen
var olsun şairi
saygıyla